AYDINLIKLAR KARANLIKTA YOL OLUR GİDER

Pazartesi sabah gazeteleri alıp da “din cinayeti” haberini ardından da öldürülen gençlerin isimlerini görünce içimde bir acı böyle derinden ve sessiz… “Bu da oldu sonunda” dedirtti. Sevdiği dağda olan, sevdiği gurbette kalan, aileleri evlenmelerine izin vermeyen farklı dinden ve milletten insanların yanına bir de farklı dinden oldukları için öldürülen iki gencin hikâyesi düştü yüreklerimize…
Hafta boyunca canım yandı… Gençlerden biri Ermeni diğeri ise Türk. Türk olan Hıristiyanlığı kabul etmek istemeyenice kızın, çok da kararlı bir ruh haline sahip olmayan, ağabeyi ikisini de öldürüyor. Ağabeyin emniyetteki ifadesi de bu yönde: “Bu bizim onurumuz, şeref meselemiz”

Töre ve onur meselelerinin sonucunda işlenen cinayetlerde akan kan bu toprakların herhalde en derinine işledi. Kimse söküp atamıyor. Bir 100 yıl daha gündemini işgal edecek sanırım. Yönetim şeklimize her ne kadar “demokrasi” desek de hala ve hala insanların birbirlerini sevdikleri için katledildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Bu tür hikâyeleri yazarken ve dinlerken birçoklarının “önemli” dediği gerçekleri göz ardı etmek durumundayım. Çünkü burada her ne kadar sıkışmış ve tarihi geçmişi birçok acılarla dolu iki halktan daha ön planda duran insanın yaşam hakkının ihlalidir. Evet, Ermeniler azalmakta olan bir toplum olabilirler. Çok acı çekmiş ve yüz yılın verdiği bir acı ve bası altında hayatlarını ve halen açık kalan yaralarıyla bu dünyada yok olmakta olan milletler arasına katılmasına az kalmış bir halk olabilirler. Burada din, mezhep, millet ne olursa olsun öldürmek ne hiçbir dine ne de hiçbir demokrasiye mahsus değildir, olamaz da.
Törenin ardına gizlenmek
Son 10 yılki Patrikhane kayıtlarına bakıldığında karma evliliklerin sayısı artmakta ve Ermenilerin kendi içlerindeki vaftiz sayısı düşmekte. İşte Sonay’ın ağabeyinin dediği “onur” budur. Bu “onuru” bu şekliyle insan haklarını az biraz savunan herkes göz ardı eder, hatta yok sayar.
Hangi onur insanların birbirini sevme hakkını elinden alabilir ki?
Hangi onur, ailelerin çocuklarını mutlu görmesini engeller ki?
İşte Sonay’ın ağabeyinin görmek istemediği onur oradadır. Tam da gözünün önünde, ama her ne kadar dile getirilmesinden çekinilse de bu onurun arkasında onun ruh halindeki bu bozukluğa yol açan bu ülkenin tarihsel geçmişidir. Sonrasında ona “töre cinayeti”  ifadesinin arkasına sığınarak ceza indirimi alma hayalleri de bu ülkedeki hukuk sistemindeki çarpıklığın bu tarihi acıyla birleşmesinden doğan absürtlüktür.
Böylesi durumlarda bakmamız gereken asıl nokta bence, geleneğin dayatmalarını bir köşeye bırakıp insan haklarına göstereceğimiz saygıdır.
Sonay ve Zekeriya’nın ruhsatsız bir silahla Sonay’ın öz ağabeyi tarafından öldürülmesi, bu ülkede hoşgörünün iki taraftan da ne kadar “sözde” kaldığının da göstergesi oldu benim açımdan. Daha bir ay kadar önce bir Türk gencin (Çağlayan) bir Ermeni (Melisa)kızına âşık olduğunu ve anne babalarının evliliklerine karşı çıkması sebebiyle evden kaçtıklarını öğrenmiştim. Sonra ev sahibi olan Alevi dedesinin çabalarıyla Melisa ve Çağlayan rahata kavuşmuşlardı. O zaman şu mesajımı iletmiştim iki tarafa da “Bu insanlar birbirini sevmiş, çocuklarınızı kaybetmek istemiyorsanız. Onların çocuklarını, torunlarınızı görmek istiyorsanız, yapmayın, öptürün elinizi ve sevgilerini kabul edin siz de.”
Zekeriya ve Sonay, Melisa ve Çağlayan kadar şanslı olamadılar…
Herhalde bu cinayetin haberlerini okuyan Melisa ve Çağlayan’ın aileleri bir kez daha anlamışlardır ne demek istediğimi. Zekeriya’nın tabuta kapanan annesini gördükçe, Sonay’ı uğurlamaya Samatya Surp Kevork Kilisesi’ne gelenlerin gözyaşlarını gören Türk veya değil, Müslüman veya Hıristiyan veya Yahudi ailelerin her şeyi daha da iyi anlamaları gerekiyor.
Ey siz kendini “kanaat önerleri” sayan “BÜYÜKLERİMİZ”… Rahat bırakın gençleri.
Gönülleri ayırmaya çalıştıkça kaybeden hep toplumlar olacak.
Birbirini seven yürekler bedenler farklı mezarlıklarda da olsa buluşacaktır.
Ama toplumlar, onların bu hayatta buluşturTmamanın vicdanıyla sonsuza kadar bedel ödeyecekler.
Bu hafta Ahmet Kaya’ın 10. Ölüm yıldönümüydü. Onun da dediği gibi…

İşte bizim hikâyemiz hep böyle gider
Umutlar hep gecelerde yol olur gider
İşte bizim hikayemiz burada biter
Aydınlıklar karanlıkta yol olur gider.

Bedenleri farklı mezarlıklarda ama yürekleri aynı cennette olan Sonay ve Zekeriya’nın ailelerini karşılarına alabilecek kadar büyük AŞKlarına saygılarımla...

NOT: Bu yazı, Aris Nalcı'nın izni ile yayınlanmıştır.