Sokaktayım, sıradan bir günün rutin sabahında hala uyandığına kendini inandıramamış aklımın içindeki kaos da, kapanmak isteyen göz kapaklarım da, çevremde koşuşturan insanlar da... Hepsi olağan. Bugün farklı hiçbir şey yok rutini bozacak diyorum içimden. Ama tam bunu mırıldanırken bir siluet görüyorum. Şimdiye kadar gördüklerimden çok daha farklı, olağandışı bir şey bu gördüğüm.
Kahverengi gözleri var, kaşları kalınca ama çok değil. Uzun boylu, kalınca kaşları çatık, sert sert bakıyor etrafına. Kahverengi gözlerinin içinde her an dışarı çıkmaya hazırlanan öfkeli bir ruh var. Konuşmasına gerek yok, gözleriyle konuşuyor, anlatıyor, yargılıyor her şeyi.
Ona daha da yaklaşıyorum. Sonra hayret ediyorum kendime, nasıl da tanıyamadım onu diye. “Gerçekten sıradışı bir gün oldu bu” diye geçiriyorum içimden. Kararlı olmaya çalışan bir sesle, “ Merhaba.”diyorum. “ Merhaba Bay Namus.”
Sadece bakıyor bana, konuşmayı sevmediğini onu az çok tanıdığımdan biliyorum. Ama o ne kadar konuşmak istemiyorsa, ben de bir o kadar inatçıyım. Onu konuşturmak için ne sormalıyım diye düşünürken dün haberde öz kardeşi tarafından öldürülen genç kadın geliyor aklıma: Sırf birisini sevdiği için ahlaksız ilan edilen, aile şerefini lekelediği için ölümü hakkettiğine inandığı kardeşi tarafından öldürülen genç kadın. Hala biraz uykulu olduğum için ismini hatırlayamıyorum bu “ahlaksızın”.
Bay Namus ilk başta konuşmakta direniyor. Bir süre öfke dolu gözlerle, çatık kaşlarıyla inceliyor beni. Aynı yüz ifadesiyle, “Kadının yeri evidir. Hadi evinden çıktı dolaşıyor, üstüne başına dikkat edecek, kahvenin önünden geçmeyecek, tahrik etmeyecek... Ha, bu senin dediğin kadını çok iyi tanırım ben. Eksik etek giyen tiplerden o. Ailesi iyi sabretmiş. Birisini sevmişmiş; biz sevmedik sanki, sokak ortasında el ele dolaşıyor bir de utanmadan. Hani dört duvar arasında, gizli saklı olsa neyse. Böyle pislikleri temizlemek lazım. Namus bu, öyle sulandırmaya gelmez. Namus sulanırsa erkeklik de sulanır. Sulu erkeğe de erkek demeyiz biz.”
Dinledim onu. Cevap sırası bendeydi şimdi. Bu korkunç sözler karşısında soğukkanlılığımı koruyarak, “Öldüreni haklı çıkaran her türlü zihniyete karşıyım.”dedim. “Erkek ya da kadın olmayı bir kenara bırakalım, hepimiz insanız. İnsanların duyguları vardır. Sevgi ister insan, yaşamak ister, özgürlük ister insan, bilmek ister, öğrenmek, anlayış görmek, gülebilmek, korkmadan konuşabilmek, sır saklamak zorunda kalmadan yürümek ister sokakta. Ölümünü haklı bulduğun kadın, her insanın istediğinden daha fazlasını istemedi. Onun suçu özgürlüğünü yaşamak istemesiydi Bay Namus. Seviyordu, evet. Hem de çok seviyordu. Güveni vardı kendisine. Bir gece yine ölüm korkusuyla ağlarken bir karar verdi: Utanmayacaktı kendisinden, duyguları neyse saklamayacaktı. Sevmek de sevilmek de özgürce yaşanırsa güzeldi. Ya özgür olacaktı ya da ölecekti. Hayalleri vardı; üniversite sınavına hazırlanıyordu. Bir avukat olmak, kadın haklarını erkek egemen sisteme karşı savunmak istiyordu. Olmadı. Hayalleri elinden alınmamalıydı ama onlar aldılar. Biliyorum senin işin yargılamak ama benim işim de senin gözlerinden çıkan öfkeden insanların korkmamasını sağlamak.”
Şaşırmıştı, şaşırdığı oranda öfkesi de artmıştı. Belli ki ona çevresindeki herkes gibi katılacağımı sanmıştı. Suskundu. Ama ben hala konuşturmak istiyordum onu. Damarına basmalıydım ki konuşsun. Saçsın hiddetini. Deşifre etsin önyargılarını. “Mehmet'le Ahmet birbirini seviyor.”dedim. “ Benim hemen alt komşularım, ara sıra yanlarına gidip sohbet ediyorum onlarla. Dün akşam sonunda söylediler bana. “ Biz eşcinseliz.”dediler. Onlar hakkında ne düşünüyorsun Namus? Özgür olsunlar mı?
Bir önceki soruda ona karşı çıkmış olmamın verdiği şaşkınlığa ek olarak Bay Namus'un yüzü kızarmıştı. Gözlerinde katıksız nefreti görür gibi oldum. Ama başarmıştım, konuşacaktı. Ona birkaç saniye verdim. Benim sorduğum soruya olan siniri onu nefessiz bırakmıştı çünkü. Dilinin düğümü çözüldükten sonra, biraz da bağırırcasına başladı konuşmaya.
“Bir kere bu kadarı da fazla!”dedi. “ Öyle bir bahsettin ki gören de bu Ahmet'le Mehmet'i erkek sanacak. Eğer Ahmet, Ayşe'yi sevseydi erkek olurdu; ama biz o biçimlere erkek demeyiz. Koskoca Allah var yukarda. Lut kavmi, Sodom ve Gomorah... Hepsi yok olmuş bunların. Bir de eşcinsel dedin onlara. Bu da ahlaksız batıdan gelen bir laftır gidiyor, son zamanlarda da sık sık duymaya başladık. Ne eşcinseli bildiğimiz i.ne işte. Stadyumda, kahvehanelerde, birisiyle alay ederken söylediğimiz bir küfür var ya işte o. Onlar ancak bir küfür olabilir bu toplumda. Daha fazlası olmalarına izin verirsek bizimde sonumuz, lut kavmi gibi olur. Böyle yoldan sapmayı seçenleri, sapıkları aramıza almak insandan saymak ne büyük günah. Allah'ı reddeden kafir bilim bile hasta diyor bunlara. Halklar yok olmuş bu yüzden, daha ötesi var mı? Hem bunlara özgürlük verirsek yarın bebeklere tecavüz eden, kız kardeşine yan gözle bakan tiplere de özgürlük vermek zorunda kalırız. Her şeyin bir usülü vardır. Gizli saklı, dört duvar arasında kalsa neyse. Bir de sana söylemişler eşcinseliz biz diye. Yahu insanda utanma olur biraz! Ama elin sapığından ne beklersin ki, benimki de laf şimdi.”
Dondum kaldım. Ama güçlü olmalıydım. Kendimi topladım ve ona baktım. Bu sefer ona hak vereceğimden emindi. Ama yine yanıltacaktım onu.
“Sözlerinden ne kadar da eminsin.”dedim. “Ya yanılıyorsan, bunu hiç düşündün mü? Eşcinsel diyince sana çok uzak bir şey gibi geliyor değil mi? Ama hiç de öyle değil. Yapılan araştırmalar, ortalama her on kişiden birinin eşcinselliğe eğilimi olduğunu söylüyor. Yine Türk toplumu gibi homofobik toplumlarda, neredeyse hepsinin gizli yaşamak zorunda kaldığı bir gerçek. Nefret, bilgi eksikliğinden gelir. Ensestlikle, pedofiliyle eşcinselliğin hiçbir ilgisi yoktur. Heteroseksüel birisi de ensest ya da pedofili olabilir. Eşcinsel kişilerin pedofili olmaya daha yatkın olduğuna dair hiçbir belge yok. O tekrar tekrar lanetlediğin, bir de ardından tanrına lanetlettirdiğin insanlar aslında sana sandığından çok daha yakın. Belki de komşun, iş arkadaşın, en yakın dostun; ama sana bile açılamıyor, düşün. Hatta belki de kendi çocuğun, yakın akraban, kuzenin, kardeşin, abin eşcinsel. Unutma, aslında her on kişiden birinin eşcinsel olduğu bir dünyada yaşıyorsun. Ama sen hasta dedin onlara, sapık dedin, yoldan sapmışlar diye niteledin? Neden peki? Suçları neydi onların? Ben Ahmet'le Mehmet'in insan olarak benden pek de farklarını göremedim. Onların da benim gibi iki gözü var. Onlar da düşünüyor, bir beyinleri var. Duyguları var sonra, sevmek ve de sevilmek istiyorlar. Her insan gibi değerli görülmek, renginden, isminden, kimliğinden dolayı aşağılanmamak istiyorlar. Eğer Ahmet, Ayşe'yi sevseydi ahlaklı, namuslu temiz bir erkek olacaktı. Ama Ahmet Mehmet'e aşık oldu. Mehmet de Ahmet'e... Yıllardır tanıyorum onları. Gençlik hallerini bilirim. Hep beraber dolaşırlardı. Birbirlerine baktıklarında, birlikte olduklarında o kadar mutlu olurlardı ki, herkes içten içe onların mutluluklarını kıskanırdı. Mutlu olmak istemez mi insan? Dün bana eşcinsel birer erkek (gay) olduklarını söylemeden önce de ben onların eşcinsel olduklarını biliyordum aslında. Görünüşlerinden hareketlerinden değil elbette. Birbirlerine bakışları oldum olası dikkatimi çekmiştir. Ne televizyonda görüldüğü gibi her cümlenin sonunda 'ayol' diyorlardı, ne de ona buna sarkıntılık yapıyorlardı. Ne tecavüzcüye ne de uyuşturucu bağımlısına benzer bir halleri vardı. Sen ben gibi insandılar. Hayatın en içindendiler. Bana dün bu özelliklerini açıklarken biraz üzgündüler ama… Çalıştığı firmanın patronu Mehmet'in eşcinsel olduğunu bir şekilde öğrenmiş. İşten atılmaktan korkuyordu Mehmet. Neyse ki Ahmet'in çalıştığı gazetedekiler bu konuda açık görüşlü, en azından ortada kalmayacaklardı. Onları böyle yatıştırmaya çalıştım. İnsanların mutlu olmalarını istiyorum. Sahip olduğu, üstelik de kendi iradeleri dışında gelişen, başlangıçtan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı insanları dışlamak namussa Bay Namus, ben namussuzun önde gideniyim artık. Hasta dedin onlara. Özellikle son yirmi yıldır evrensel tüm psikoloji ve psikiyatri kurumları, eşcinsel yönelimi doğadaki üç doğal yönelimden biri olarak açıklar. Bilgin olsun diye söyledim. Bir de son olarak Lut'a, Sodom'a, Gomorah'a gelince, gerçekten evreni yaratan bir tanrı varsa önceden eşcinsel olarak yarattıklarını, sonradan “Neden eşcinselsiniz?” diye yok etmesi sence de çok mantıksız, bir o kadar da insanlık dışı olmaz mı? Her şeyi yaratan bir gücün bu konuda etik bir sorun yaşamasının imkansız oluğunu düşünüyorum. Tanrı adına konuşmak yerine kendi adımıza konuşmak en iyisi. Saygılarımla.”
Bay Namus kızarmış bir suratla bana bakıyordu. Suskundu. İlk defa kendisini namussuz olarak tanımlayan biriyle karşılaşmıştı. Onu daha fazla konuşturmamaya karar verdim şimdilik. İyi günler diyerek ayrıldım. Ama biliyordum ki bu toplumda ve bu dünyada daha onun gibi bir sürü Bay Namus var. Bu ahlak bekçilerinin ayağını kaydırmalı, sistemdeki aidiyetlerini sona erdirmeliyiz ki kimliklerimiz yüzünden ayrımcılığa uğramayalım. İster hetereseksüel olalım, ister homoseksüel, ister kadın olalım ister erkek; siyah ya da beyaz, Kürt, Türk, Ermeni, Yahudi; liberal ya da muhafazakar; dinsiz ya da dindar... Sonradan elde ettiğimiz ya da seçmeden, irade dışı barındırdığımız özelliklerimizden dolayı sınıflandırılmamak için, Bay Namus’ları azaltmak hepimizin bir numaralı görevi olmalıdır.