En önemli açı; bakış açısı. Herkes görebilme, düşünebilme olayları tahlil etme ve beğenme yeteneğine sahip ama kimse aynı göremez, aynı düşünemez, aynı beğenemez ve aynı tahlillerde bulunamaz. Bir resimde herkesin farklı kareyi görmesi gibi düşünebiliriz bu durumu.
Moda da böyle bir şey; beğeni duygusunu farklı yaşamak... Şalvar denildiğinde köylü imgesi oluşurken beyinlerde, dönemin popüler giyim tercihleri arasında yer aldıktan sonra moda imgesine dönüşmesi: İngiliz moda araştırmacısının dediği gibi “10 yıl sonra itici, 30 yıl sonra ilginç, 50 yıl sonra ise müthiş kabul edilecektir.” Sen modayı “moda” olduğu için yaşarken, onun “yakıştığı için” diğerinin de “seçkin olmak için” yaşaması. Bu kapsamda genel bir yargı vardır; insanlar giyimleriyle karakterlerini yansıtırlar. Bu, bazı durumlarda geçerlidir; renk ve stil gibi. Ama bakış açısı dediğim önemli olgu burada devreye giriyor işte: Çarşaflı bir bayana bakıldığında, üstünde sadece siyah renginin olması ve tesettürü tam anlamıyla yaşaması onun karamsar ya da özgüvensiz olduğunu göstermez. Onun inancı ve seçiminden kaynaklanan bir durumdur.
Ayrıca moda, sadece giyimle sınırlı değildir. Araba tutkusu da bir modadır. İnsanların seçtikleri model ve renkler, onların birer yansımasıdır. 60 yaşındaki bir adamın spor arabaya binmesi genelde yadırganan bir durumdur. Oysa ki kendini genç hissetmesi bunun bir sebebi olabilir.
Modaya bakmak dediğimiz olay, zevklerin ötesinde aslında bir yaşam tarzıdır. Bu tarzı mümkün olduğunca geniş tutmak, yaşam kalitesini yükseltir. Mesele küçük resmi değil, büyük resmi görebilmektir aslında.