Keşke Ari Çokona’larla Cevat Çapan’lar yıllar önce aynı salonda bir araya gelebilse, Konstandinos Kavafis gibi, insanların ortak duygularını terennüm eden büyük şairlerden bahsedebilselerdi... Kim bilir? Böyle olsaydı, belki de “İstanbul mozaiğinin en renkli taşlarından” olarak nitelenen bizler de, yok olmaya bu denli itilmemiş olurduk...
15 Mart Çarşamba günü, Zoğrafyon Lisesi’ni Bitirenler Derneği’nin Taksim Meşelik sokak’taki lokalinde güzel bir etkinlik vardı. İki değerli konuşmacı, Yunanlı şair Konstandinos Kavafis hakkında konuşacaktı. Toplantının ilginç özelliği, büyük şairin bir Rum’un ve bir Türk’ün ağzından verilecek olmasıydı. Salon Rumların yanında birçok Türk’le de dolmuştu. Büyük bir kısmı, üniversitelerimizde Yunan edebiyatı okuyan öğrencilerdi.
Rum konuşmacı, Zoğrafyon Rum Lisesi öğretmenlerinden Aris Çokonas idi. Beyoğlu Gazetesi’nin okuyucuları onu bu sütundan tanırlar. Daha önceki bir yazımızda onun Yunan edebiyatından yaptığı başarılı çevirilerden bahsetmiştik. (“Ege’nin Karşı Yakasından...” I ve II – Altın Kitaplar yayınevi. Daha sonra epsilon yayınları için Andreas Nenedakis’in ‘Büyükbaşlar – 1922’yi çevirdi. Yunan edebiyatını merak edenlere salık verilir).
Türkçe konuşma, şair Cevap Çapan tarafından yapıldı. Kendisi daha önce Kavafis’ten çeviriler yapmış, onu çok iyi tanıyan bir kişi. Her iki konuşmacı da çok iyiydi. Aris Çokonas’ın metni, belli ki yorucu bir araştırmanın sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Başkent Atina dahil, Yunanistan’ın herhangi bir kentinde yapılacak olsa ilgi uyandıracağına inanıyorum.
Bu arada Yunanca ve Türkçe olarak, Kavafis’ten şiirler de okundu. Yunancasını Rum okullarındaki öğrencilerimizden dinledik. Hoştu. Ancak Kavafis’in şiirlerinin içeriğini ifade etmek, okul yaşındaki bir çocuğun harcı değildir. Aksine Türkçe okuyan tiyatro sanatçısı Bennu Yıldırımlar, dinleyicilerini alıp götürdü. Çeviriler de etkiliydi. Hele Can Yücel’le Cevat Çapan’ın birlikte çevirdiği “Gereğine Baksalardı” adlı şiir, muhteşemdi. Bennu hanım da dizelerden taşan ironinin hakkını tam verdi.
Kavafis’i daha iyi tanıtmak için, adı geçen etkinlikte dağıtılan Türkçe broşürden, şairin genç bir meslektaşıyla olan konuşmasını dile getiren bir alıntı yapayım:
Genç bir ozan, beni görmeye geldi. Çok yoksul, yazın çalışmalarıyla yaşayan biri ve yaşadığım güzel ev, ona usulünce çay ikram eden hizmetçim, iyi bir terzide dikilmiş giysilerim, sanırım biraz hüzünlendirdi onu. "Ne korkunç şey, yaşamını kazanmak için savaşmak zorunda olmak." dedi, "Dergisi için abone, kitapları için müşteri peşinde koşmak..."
Onu yanılgıda bırakmak istemedim ve aşağı yukarı şunları söyledim: Durumu zor ve tatsızdı ama ben nasıl da pahalı ödemiştim küçük lükslerimi! Onlar için doğal yeteneğimden uzaklaştım, bir devlet görevlisi oldum (ne gülünç durum!), her gün bir sürü değerli zamanı harcıyorum ve buna, arkadan gelen cesaret yitirme ve yorgunluk saatleri ekleniyor. Ne yıkım! Ne büyük ihanet! Oysa o yoksul genç, tek bir saat bile yitirmiyor ve Sanat'ın çocuğu kimliğine sadık kalıyor.
Çoğu kez, çalıştığım sıralarda, güzel bir düşünce gelir aklıma, az bulunur bir imge, kusursuz bir iki dize ve onları unutmak zorunda kalırım, çünkü büro işleri bekleyemez. Sonra eve döndüğümde, biraz dinlendikten sonra onları anımsamaya çalışırım ama boşuna. Doğrusu da budur. Sanat şöyle der sanki bana: “Ben, geldiğinde kovulabilen, çağırıldığında da yeniden gelen bir hizmetçi değilim. Dünyanın en büyük Hanımefendisiyim ben. Ve sen, zavallı güzel evin, güzel giysilerin ve zavallı iyi konumun için beni yadsıdıysan –sefil hain– o zaman bununla yetin (nasıl yaparsın bilmem!) ve yalnızca beni karşılamaya hazır olduğun o çok ender zamanlarda geldiğimin farkındaysan, eşikte dur ve bekle beni, o her gün bulunman gereken yerde.”
Haziran 1905
Yerimizin izin verdiği kadar, bir şiir çevirisi de benden. Şair bu dizeleriyle, Sofokles’in koca bir tragedya ile söylediğini, bir çırpıda söylemiştir, bence:
Bir an gelir ki, insan “Evet” ya da “Hayır” demek zorundadır. / Dillerinin ucunda “Evet” olanlar hemencecik çıkar ortaya/söyler ve “izzetü ikbâl ile” devam eder bildiği yolda.
“Hayır” diyense pişman olmamıştır/bir daha sorsalar, yine de “Hayır” diyecektir. / Oysa ezer onu, ufaltır, o haklı ve dürüst “hayır” / ömrü boyunca.