PORNOYA LAF EDEN...

Bu ülkede en çok kendimizde olan şeyleri eleştiririz. Aslında bu toprakların genlerinde olan sorunlar, birden komşuda ya da Amerika’da baş gösterdiğinde “Aaa! Bak bak sen, bu diğerleri de ne yaman ülkelermiş” denilir. İşkencenin ABD’nin Guatemala’sında veya Irak’ta yapılınca, Türkiye’nin gündemine girdiği gibi. Bizim karakollarda yıllarca yapılanlar sanki başka bir şeydi.

Böyle garip bir ülkeyiz işte. Yunanistan’da öğrenciler ayaklanınca “Bak bak sen Yunan’a, nasıl da hemen ayaklandı çocuklar, ne güzel de devletlerine isyan ediyorlar” diyenler, bizim öğrenciler yumurta atarken “Terbiyesizler” diyiveriyorlar.

Geçtiğimiz hafta Bilgi üniversitesi’nde patlayan “porno film üzerine tez” skandalı da bunun gibi bir durum. En ünlü atasözü; at-avrat-silah üçlüsünden oluşan, atın avrattan önce geldiği, oğlancılığın sarayda ve toplumda neredeyse anneanne haline geldiği bir toplumda tartıştığımız şeye bakın. Tezi hazırlayan öğrenci Deniz’in de açıklaması pek hoş doğrusu “akademik sınırları zorlamak” niyetinde olmak derdindeymiş. Etraf taraftaki akademisyen arkadaşlardan edindiğimiz bilgiye göre ve aldığı nota da bakılırsa, teknik anlamda da yetersiz, sanırız bu film. Burada benim öğrenci açısından sorguladığım konu; neden Deniz’in, Türkiye’deki porno örnekleri gün geçtikçe çoğalırken, kendisinin sadece filmi çekmeye yöneldiği. Henüz açıklama yapmayan ve yapmaktan da kaçınan öğrenci arkadaşımızın pek de bu işin teorisine indiğini sanmamamıza yol açıyor bu kaçış, bir anlamda.

Ama öte yandan, üniversitenin yaptığı tam da bize “Aha Türkiye’deyiz” dedirtiyor.

Sınıfların kapatılması, öğrenci bilgisayarlarına el konulması, hard disklerin sökülmesi…  Amanın ne curcuna! Hele ki orası iletişim fakültesi olunca, öğrenciler de internet üzerinden canlı yayın yaparcasına durum bildiriyorlar sosyal paylaşım ağlarından. İşte size tam bir mücadele.

Ama neyin mücadelesi… Bir porno filmi, üniversitede tez olarak çekilme inadının mücadelesini vereceğine, üniversitedeki arkadaşlarımın, Türkiye’deki porno algısı ve porno filmler üzerine derinlemesine araştırma yapmasını dilerdim. Böylelikle bu tartışmada daha derinden öğrencileri savunabilirdim.
Oysa ki, okudukları üniversitenin kurucusu Oğuz Özerden http://www.itusozluk.com/goster.php/900+l%FC+hatlar ), 0900’lü hatlar ve sonrasında bu hatların özel kullanıma açılması sayesinde genç yaşta üniversitenin icra kurulunun başına geçmiş bir işadamı olan, okulda okuduklarının farkında olan öğrencilerin bu durumu irdelemesi çok daha anlamlı olurdu.

Bu durum Türkiye’deki porno algısının da ne kadar toplumsal bir yerde durduğunu irdelememize yarıyor aslında. Bir yandan siyah poşetlerde porno dergilerin satılması uygun görülürken, bundan birkaç yıl öncesine kadar haftada 10 milyona yakın insanın ziyaret ettiği söylenen İstiklal ve Halaskargazi caddelerinde “iki film birden” gösterilirken çok ironik bir durum yaşadığımız.
Aynı zamanda ufak bir hikayeyi de hatırlatıyor bana. Bugün Türkiye’nin ilk 5 büyük şehrinden biri olan bir şehirden İstanbul’a gelen ,eski ev arkadaşlarımdan birisi anlatmıştı. Dedesi, yazlık sineması iş yapmayınca kışları “iki film birden” oynatırmış, ev arkadaşım olan kadın da yaşı 10 civarında olduğunu söylediği bu dönemlerde sinema önünde peçete dağıtırmış. Şimdi ben, genlerinde böyle bir şeye izin verebilecek bir toplumda, sahibi 0900’lü erotik hatlardan para kazanan bir üniversitede porno film tezi yapılmasına (tezin içeriği sadece filmi çekmek olsa dahi) nasıl karşı çıkarım?
Bu kadar porno tüketip de üretmeyen tek ülke biziz herhalde.
Bir de, bu kadar çok domuz avlayıp yemeyen ülke biziz… O domuzları yurt dışına ihraç etmek isteyen işadamlarına engel olan da…
Bu nasıl yaman çelişkidir, değil mi?