ELMA DERSEM ÇIK, ARMUT DERSEM ÇIKMA: HİZBULKONTRA


Bir yargı düşünün. Kürt halkının seçilmiş temsilcilerini bir buçuk yıldır haksız yere hapiste tutuyor. Bu yargı, Kürt siyasetçilerin anadilde savunma hakkına “Bilinmeyen Dil” bahanesiyle engel koyuyor. Bu yargı, herhangi bir hüküm verilmeden aylarca, yıllarca 56 bin kişiyi içeride tutuyor. Bu yargı, bir yandan da güler yüzünü diğerlerine göstermekten geri kalmıyor. Hele de bunlar Hizbulkontra üyeleri ise!

Hizbulkontra üyeleri artık aramızda. Polis onları yakalamaya(!) çalışıyor. Yeniden. İnsana sormazlar mı; madem yakalamak için koşturacaksın neden salıyorsun?


Türkiye’deki yargı sistemi, kendine has özellikleri ile her geçen gün adalet ve hukuk konusunda insanlara bir çalım daha atmayı beceriyor. Sorunların, hapishaneleri tıklım tıklım doldurmakla çözülebileceğini sananlar, sorunları daha da çözülmez hale getirmekten başka bir halt yapmıyorlar. Hele bir de Kürt sorunu söz konusu olunca, mahkum potansiyeli taşıyan yirmi milyon insanın hapishanelere sokuşturulmasıyla çözüme ulaşılabileceği düşünülüyor.

Tutukluluk hallerini düzenleyen kararname ile Kürdistan coğrafyası üzerinde, derin devletin bir uzantısı olarak çalışan Hizbullah’ın 10 üyesi de önce hapisten çıktı, sonra da kayıplara karıştılar.

Hizbullah dediğim zaman, sakın ola ki Lübnan’daki Hizbullah gelmesin aklınıza. Bu Hizbullah, “Ülkeye komünizm gelecekse, onu da biz getiririz!” diyenlerin Hizbullah’ı. Kürdistan’daki bilinen adı ile de Hizbulkontra. JİTEM’le ortak çalışan bir cinayet şebekesi ve 1990’larda devletin diğer örgütleri (polis, asker, korucular) gibi Kürt siyasetçileri öldürmekle görevliydi.
Kürdistan coğrafyasında yirmi altı yıldır süren devletin kirli savaşı ile tam 17 bin insan faili meçhul olarak katledildi. Yargı, 17 bin insanın hakkını arama konusunda, Hizbulkontra’yı dışarı salma tutumuna göre, daha gönülsüz kaldı. Öcalan’ın devlete tesliminin ardından, bölgede devletin artık ihtiyaç duymadığı ve JİTEM desteğini de yitiren Hizbulkontra üyeleri, son kullanma tarihlerinin dolmasıyla beraber devlet tarafından imha edilmişti.
Yargı’nın Kürtlerin siyasi partilerini kapama, başörtüsünü yasaklama, siyasi yasaklar koyma, özgürlükleri kısıtlama konularında ne kadar hızlı çalıştığı hepimizin bildiği bir şey; fakat nedense 10 yıldır Hizbulkontra üyeleri hakkında hiçbir hüküm verilmemesi, tahliyelerin de yolunu açmış oldu. Hüküm verilmemiş olması çok normal, çünkü faili meçhullerin aydınlatılmaması davaların da sonuçlanmaması durumunu doğurmuştu. Sadece Hizbulkontra, bildiğimiz kadarıyla 188 kişinin katledilişinden sorumlu tutuluyor.

Bu tahliyeler yeni bir sürecin önünü açma potansiyelini taşıyor. Bu süreç; daha çok provakasyonun ve cinayetin olduğu bir süreç. Kürdistan coğrafyasında, barışın yükselen sesini bastırmak için işleme koyulan bu sürece karşı, tüm sosyalistler ve özgürlük mücadelesi verenler Kürt halkının yanında olmalı ve devletin bu kirli savaşı bitirmesi için her türlü baskıyı yapmalıdır.

Gelin oturup bir hesap yapalım: Kim dışarıda? Katiller, darbecilerin çoğu, Hrant’ın ölüm emrini verenler…  Kimler içeride? Seçilmiş temsilciler, Kürt siyasetçiler, gazeteciler, haksızlığa uğramış insanlar… Sizce bu durumda, içeride olmak mı daha güvenli, dışarda mı?