SİSTEMİN PATİ İZLERİ


Bu yazıyı donanımlı bir şekilde yazabilmek adına, yapılması gerekeni yapıp, haberin kaynağını ve elbette görselleri inceledim. Kaynak; sosyal medya. Olay; Hasdal'daki hayvan cehennemi. Diğer adıyla, barınak. Objektif haber anlayışı, şu noktada, çok çok gerilerinde kalıyor bilincimin. Aynı anda sevgili bilincim, vicdan edebiyatı yaparak bir yerlere gelemeyeceğimi kafama kakıyor. Canımı acıtıyor. Cansızlaşıyorum fotoğraflara göz ucuyla baktıkça. Görme duyumu sonuna kadar kullanmış olsam, kanardı belki gözlerim. Barınağın kanla boyanmış yerleri gibi, kırmızı olurlardı. Gözlerim değil ama, yüzüm kızarıyor; utançtan. Ülkem adına çok utanıyorum. Böylesi "satın alınabilir" olduğumuz için. İnsanlığın böylesi ucuz olduğu bir ülkede, tabii ki barınaklardaki canlara paha biçilecek! Tabii ki veterinerler, trafik kazası geçiren köpeği boynuna ip dolayarak, yerde sürüyerek, kuyruğunu kafese sıkıştırarak "iyileştirmeye" çalışacaklar!
Hani o çok övdüğümüz insanlığımız var ya, o her şeye "alışır." Gün geçtikçe duyarsızlaşır. İstediğini vermezsen, ne kendine hayrı dokunur ne de kendiyle barışır. Kendiyle barışmayan, kendinden güçsüzle savaşır. Ve kazanır. Egosu kazanır, özü kaybeder. Özlerinden uzaklaşmış sevgili barınak görevlileri, belediye çalışanları, veterinerler... Çok da suçlu değiller aslında. Bu ülkede, bu devirde, bu keşmekeş içinde kimse "hayrına" iş yapmaz. Yapamaz. Bulmacalarda bile iş tanımı; "bir değer yaratan emek" şeklindedir. Değerden kasıt nedir? Para. En çok cahil gözleri boyamasıyla ünlüdür bu kağıtcıklar. Madde denilen şeyin ta kendisidir, biliriz. Bu durumda, "değer yaratan emekçi"lerden maneviyat beklemek, ironinin dik alası olmaz mı? İnsan, maddenin kendisidir. Para, maddenin kendisidir. Doğa, maddenin kendisidir. Bu üçlü, hangi çağda birbiriyle geçinebilmiştir ki? İnsan "öncelikli" maddedir. Kimin daha "öncelikli" olacağına karar veren, paradır. Doğa her zaman sonda yer alır, zavallım. Bu düzende; küçük, minik, görünmez doğanın ürünü olan hayvancağızları kim takar ki? Nasıl beklersiniz binlerce hayvanın "insancıl" muamele görmesini? Nasıl düşünülür barınakların düzgün işleyeceği, pırıl pırıl yerler olacağı? Nasıl kızabiliriz "değer yaratmaya çalışan emekçi"lere, "değer" biçilmiyorken, işlerini düzgün yapmadıkları için? Rahatça kızabiliriz, elbette. Bağırır, çağırır protesto ederiz, can sıkarız, canımızı acıtırız. Ayrıntılardan köprü kurup, onun üstünde dengesizce yürümeye çalışarak, haklarını savunma yoluna gittiğimizi sanırız bu zavallı hayvanların. Ama, sadece can sıkarız. Suyumuzu çıkarırız da kabuğumuz soyulmaz yine. Karşı taraf; kapı duvar.

Umuttan nasibini zerre kadar almamış şu cümleleri kurarken, sanmayın ki içim acımıyor. İçim kanıyor. Her bir hücrem boğuluyor. Canım, çekiliyor. Kopana kadar. Ama yararsız bu. Yaralanmak kime, ne fayda sağlar ki? Kuş bakışı incelemek gerek, bazı durumları. İnsaf(n)sızlık örneği olan bu durum için de, aynısı geçerli. Korkmayın, çıkın biraz yükseğe, kısın gözlerinizi, bakın uzaktan. Ne görüyorsunuz? Ufacık kaldı değil mi, o kanlar içinde yatan köpek? Ya da felçten eğrilmiş omurgasıyla, barınağın leş gibi yerlerinde, cansız yatan diğer bir dört ayaklı... Peki ya, sahipsiz, kimsesiz, belediye aracına "tıkıştırılmış", sonrasında ormana veya otoban kenarına atılacak o canlar? Çok acı. Yakıyor değil mi? Elimizi, dilimizi. Yaksın. Bunlar, sadece parlayan alevleri yangının. Parladığı için dikkat çekti. Korkma, uzaklaş biraz daha. Çık, çık. Daha yükseğe. Ne görüyorsun? Ben halkalar görüyorum. İlki, en genişi; para. İkincisi; iktidar. Üçüncüsü; siyaset. Dördüncüsü; araç. Beşincisi; insan. Ve en sonuncusu; öz, yani vicdan. Sorunun magmasına inene kadar, ne çok katman var değil mi? Halı değil ki bu, kaldırıp atasın kenara. Koca koca katmanlardan söz ediyoruz. Önce katmanın malzemesini tanıyacaksın, durum değerlendirmesi yapacaksın, sonra delmeye çalışacaksın katmanları.

Tümevarım çok mu abartılı kaçtı, bilemem. Sadece, doğası gereği, her şeyi görmezden gelebilme yeteneğine sahip insanın, vicdan sorgulaması gerektiğini vurgulamanın yanı sıra, kurban(ı) olduğumuz düzeneğin de etkilerini tartışmak istedim. Yoksa, ben de "herkes" kadar kızgınım; Sayın Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a, Hasdal Belediyesi'ne, Akp Hükümeti'ne, "alışıldık" rezalete...

"Ben kendi üzerime düşeni yapmak, vicdan muhasebesine katılmak istiyorum." diyorsanız, 23 Ocak Pazar günü, 11.00-14.00 arası, Taksim Gezi Parkı'nda, Kadir Topbaş'ı protesto edebilirsiniz. Ayrıca, "Her yerde Kan Var!" adlı etkinliğe, Facebook üzerinden bir göz atmanızı tavsiye ederim.