SİYASET KARIŞMASIN ORAYA?


Galiba son zamanların en moda söylemlerinden biri de bu oldu:  "Spora siyaset karışmamalı." TT Arena’nın açılışında bir tepki olacağı, gün gibi görünür bir şeydi. Bunu tahmin etmek için kahin olmaya falan gerek yok. Hele ki kapitalizm imalatı pastanın payını bölüştürme dengelerini değiştiren ve hayat tarzına doğrudan müdahale eden bir tasarının, meclisten geçirilmesinden sonra "halkın" içine karıştığı ilk anda tepki gösterilecekti başbakana. Bunun bir stadyum açılışına denk düşmüş olması bu tepkilerin halının altına süpürülmesini gerektirmez. Tribünlerdeki kitlenin de niteliği bu tepkiyi göstermeye çok uygun. Kongre üyeleri ve işçiler çoğunlukta. Hepsi bu konularda hassas olan cemaatlerin mensubu. Belli bir farkındalık seviyesine ulaşmış insanlar. Yani Perşembe geliyor işte.

         Karşılıklı yapılan açıklamalar son derece mide bulandırıcı ve balon demokrasinin çok güzel örnekleri. Bu açıklamalarla bir derdim var ama bundan bahsetmeye gerek yok. Beni hayretlere düşüren esas şey şu "Sporun içine siyaset karışmamalı" saçmalığı.  Sanki spor sistemin dengelerinden bağımsız, kendi halinde takılan bir alan… Hele futboldan bahsettiğimizde kendi dinamikleri içinde bile siyasetin ve ekonominin büyük yer kapladığını görebiliriz. Endüstrileşen futbol pazarını bir kenara bıraktığımızda taraftarlığın da bir siyasi duruş olduğu çok açıktır. Dünyanın en ateşli tribün gruplarını incelersek, çoğunun aynı zamanda siyasi bir duruşu olduğunu görebiliriz. Bu demek değil ki o gruba mensup her birey aynı siyasi görüşün temsilcisi olmak zorunda. Ancak temsil edilen değerler birbiriyle çok fazla örtüşüyor. Aşırı milliyetçi Lazio taraftarlarını ve düşmanları olan sosyalist Livorno tribünlerini düşünelim. Livorno ile Lazio arasında yapılan maçlarda sadece takımlar yarışmaz. Temsil edilen değerler de birbiriyle bir kavga içerisindedir. Daha az endüstrileşen Livorno’nun tüm futbolcuları ve taraftarları da bu bilincin içindedir. Spora siyaset karışmasın derken Maradona ve Cantona gibi insanların mirasına büyük bir saygısızlık yapılmıyor mu? Spor kendi güzelliğini, uygulandığı süre içerisinde zaten taşıyor. Güzelliği de bu mesajların kolayca verilmesi. Irkçılık karşıtı söylemlerin panolarda yer aldığı dünya kupaları seyretmedik mi?
         Esas derdim bu söylemin dünyanın en matah şeyi gibi sunulması da değil. Bizim burjuva demokrasimizde siyasetin bir yerlere karışması sürekli bir tepki çekiyor. "Eğitime siyaset karışmamalı" çığlıkları hala atılıyor. Bunu anlamakta çok güçlük çekiyorum. Okuyan ve toplumsal hassasiyet kazanması beklenilen insanlar bütün siyasi duruşlarını nasıl okul kapısının dışında bırakabilirler? Bu istek ve uygulama '68 ruhuna büyük bir hakarettir benim için. Kan gövdeyi götürsün demiyor kimse. Farklı kutupların okul bahçesinde kavgaya tutuşmasından bahsetmiyorum. Fikirlerin çatışmasından ve bunun gerçekten bir fikir çatışması olarak kalmasından bahsediyorum. "Atarım sizi okuldan!" diyen akademisyen bozuntusuna tepki vermemek onun yaptığı terbiyesizliğe ortak olmak değildir de nedir? Bu tepki siyasi bir tepki değil midir aynı zamanda? Bazen çok soru soruyorum farkındayım. Ama bence esas mesele, kendi cevaplarımı vermem değil, okuyanları cevap bulmaya itmek.
         Peki siyaset nereye karışacak? Spora karışmasın, eğitime karışmasın, ticarete karışmasın, sanata karışmasın derken nerede gösterilecek tepkiler? Bu tepki tahammülsüzlüğünün ve dışlamanın olduğu ülke ne kadar demokratik bir ülkedir? Şimdi devam edersem ağzım çok bozulur, o yüzden bırakmam lazım. Ben tepki gösterilmez denilen yerde tepkisini gösteren taraftara, sanatçıya, öğrenciye sonuna kadar saygı duyuyorum. Galiba esas mesele de bu: Saygı duymayı bilmek tahammül meselesi. Ben, benim gibi olmayanlara tahammül edebiliyorum. Islıklananlar ediyor mu sizce?