TÜRKİYE'DE EŞCİNSEL HAKLARIYLA İLGİLİ İYİMSER BİR YAZI

       
           Söz konusu; ötekileştirilen kesimlerden birine yapılan bir adaletsizlik olduğunda, zaman zaman çok öfkelenebiliyor ve her şeyi karamsar görebiliyorum. Özellikle eşitsizlikçi ve özgürlük karşıtı tutumlar üst düzey noktalardan gelince daha da kararıyor duygularım, düşüncelerim. Örneğin önceki iki yazım, “Merhaba Bay Namus!” ve “Demokrasi'nin RTÜK'LÜ Hali'nde” tam bir öfke ve karamsarlık vardı. Oysa hayata baktığımızda, gerçekçi olmak gerekirse durumun o kadar da umutsuz olmadığını görmek mümkün…


         Her şeyden önce toplum, yavaş da olsa dışarıya açılıyor ve farkılılıklara daha toleranslı olma eğilimine giriyor. Tabii bunun aksini iddia edenler de olabilir, tam tersine “Kapalılaşıyoruz.” diye karşı çıkanlar da doğal olarak varolacaktır. Ama ben bu konuda onlarla hemfikir değilim. Her ne kadar gereğinden fazla din vurgulu bir hükmetimiz olsa da, toplumsal sekülerleşmenin yolunda emin adımlarla devam ettiği ve insanların kendi değerlerinden, yaşam biçimlerinden ve fikirlerinden farklı olanları gittikçe daha az dışladığını gözlemliyorum. Özellikle genç nesilde, baş örtülü ve açık kızların bir arada dolaşabilmesi, dinsizliğin ahlaksızlık olarak algılanması durumunun güç kaybetmeye başlaması, kozmopolit düşüncelerin daha da yaygınlaşması... Bunlar örneklerden bazıları.

         Diğer somut bir örnekse, yapılan birçok küçük çaplı ankete göre, artık biliyoruz ki eşcinsellik konusunda, genç nüfus, 35 yaş üstüne göre çok daha olgun ve sağduyulu. En azından genç kitlenin yaklaşık yüzde 30'luk bir bölümü eşcinsel bir dosta sahip olma durumunu kaldırabilir durumda. Ama 35 yaş üstüne baktığımızda, oran yüzde 10’un altında kalıyor. Bu da, her ne kadar biraz da dış bağlantılı baskılarla da olsa, eşcinselliğin tabu olmaktan çıkmaya başladığını gösteriyor. Her ne kadar RTÜK'de pek bir değişiklik olmasa da(!) toplum değişiyor. Her zaman değişmekte direnen kurumlar olacaktır. Avrupa'da Papalık hala eşcinselliği “doğaya karşı işlenen bir günah” olarak görmekten geri adım atmış değil; ama Avrupa halkına baktığımızda, eşcinsel dostlarının kendilerinden farklı ve anormal sayılabilecek bir yanlarını göremiyor çoğu. Tabii Avrupa'da yüzde 20’lik ırkçı, faşist diyebileceğimiz bir topluluğun olduğunu da unutmamak gerek.

         Türkiye'de eşcinselliğin tabu olmaktan çıkmaya başladığının bir diğer işaretiyse; dizilerde ve haberlerde artık eşcinsellerin konu edilmeye başlanması. Bundan on yıl öncesinde basında, eşcinsellikle ilgili bir kelime dahi görmek neredeyse mümkün değilken, artık bu durumun değiştiği ortada.

         Kılıç Günü'nde eşcinsel çiftin yatakta görüntülenmesinin ardından ortalık baya bir karışmıştı; ama Küçük Sırlar'daki eşcinsel çift sahnesini Türk toplumunun, daha soğukkanlılık ve olgunlukla karşıladığı da çok açık bir gerçek.

         Burada, bana göre, dizi yapımcıları, senaristler ve yönetmenler adına çok önemli bir ipucu yatıyor. O da şu: Eğer, hala tabu olmaktan tam olarak çıkmamış durumlar temsil edilirken, bu durum ve olgular dengeli bir şekilde senaryoya yedirilerek işlenirse ortaya çıkabilecek çok ciddi sorunlardan sıyrılmak son derece mümkün.

         Eğer siz, çoğunluğu eşcinselliği hala belaltı bir konu olarak gören bir topluma, dizinin daha ilk bölümünden eşcinsel yatak sahnesi gösterirseniz tepki almanız doğaldır. Öncellikle içinde bulunduğumuz durumda, dizilerde eşcinsel bir karakter gerçekten en az tepki alacak şekilde temsil edilmek isteniyorsa; birinci yapılacak şey; dizinin ilk sezonunda söz konusu karakterin eşcinsel olduğunun bilinmemesidir.

         İlk önce izleyici, kişiyi, tüm özellikleriyle, insan olarak tanımalı ve kafasında karakterle ilgili olumlu bir imaj ve fikir yer etmelidir. Aynı zamanda seçilecek eşcinsel karakterin Türk toplumunun yaygın gelenek ve inançlarına saygılı bir davranış içerisinde olması çok yarar sağlar. Çünkü böylece izleyicilerin empati yapması daha kolay olur. Toplum, kişinin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde, karakteri birinci sezon boyunca zaten çok iyi tanıyor olduğundan eşcinsellik kısmı çok büyük bir problem teşkil etmeyecektir fikrimce. Bu, yönetmenlere ve senaristlere daha esnek bir alan bırakır ve eşcinsellerin bir fantezi ürünü değil de, insan olarak, hayatın içinden, toplumun içinden bireyler olarak temsil edilmeleri kolaylaşır.

         Konudan biraz saptığımın farkındayım, ama dizilerden bahsetmişken araya bu önerimi sıkıştırma riskini de almak istedim. Çünkü genç Türkiye'nin tüm milliyetçi ve dinci akımlara rağmen, açık toplumun değerlerine doğru gidebileceğini, böyle bir potansiyelin bu toplumda olduğunu seziyorum. Bu sezgiyle hareket ettim bu yazımda.

         Biraz iyimser olmak ve her ne kadar doğduğum yeri seçemiyor olsam da, içinde yaşadığım topluma biraz olsun inanmak istedim...