
İnsanlar toplumları oluşturur; her toplumun da kendisine özgü özelliklerini, bulunduğu coğrafya,din ve kültürün etkileriyle şekillendirir. Eğer toplumlar demokrasi ve empati kültürünü geliştirememişlerse, toplumsal gerilimler, insan hak ve hürriyetlerinin ihlali, sosyal adaletsizlik gibi bir çok toplumsal zafiyetlin görülmesi kaçınılmaz olur. Bunu da Türkiye üzerinden inceleyecek olursak; ülkemizin bulunduğu topraklar tarih boyunca bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Coğrafi konumu itibariyle de iki kıtayı bir birine bağlayan bir köprü vazifesi üstlendiğinden, üzerinde yaşamış olan bütün toplumlar kültür açısından çok zengin toplumlar olmuşlardır. Bu gün de Türkiye Cumhuriyet’i çok uluslu ve çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Tüm bu geniş kültür yelpazesine sahip olmasına rağmen ülkemizde 1960’ların başından itibaren çok sıkça siyasi ve toplumsal sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunların temelinde yatan neden ise insanlarımızın demokrasi ve çok seslilik kültürüne sahip olmayışıdır.
Türkiye’nin yönetim biçimi demokrasi olarak gözükmesine karşın, tarihinde sıkça antidemokratik uygulamalarla karşılaşmak mümkün. 1950’li yılların ortasında çok sesliliğin ülkemizde henüz oturmadığını kanıtlayan olaylar yaşanmıştır. Bunların en önemlisi belki de 6-7 Eylül olaylarıdır. Bu olaylarda gayri Müslimlere ait bir çok ev ve iş yerine zarar verilmiş, gasp edilmiştir. Olayların ardından Türkiye’den bir çok gayri Müslim göç etmek zorunda kalmıştır. Demokrasiyi hazım edememek sadece toplumumuzun değil, toplumumuza yön vermesi, gereken siyasetçilerin de sorunudur. Bunun en güzel örneklerinden biridir 27 Mayıs 1960 askeri darbesi. Dönemin iktidar sahipleri, demokrasi ve çok seslilik ortamını yukarıda da belirttiğim gibi ‘ben istediğimi yaparım çünkü güç benim elimde’ mantığıyla hareket edince demokratik sistemlerde hiç yeri olmayan askeri güçler yönetime el koymuştur. Yani bizim demokrasimiz de ne kişiler ne kurumlar sınırlarını bilmemektedir. İktidar; ‘bana kimse bir şey yapamaz’ derken toplumun içinde ki bireyler de bu zihniyete sahip oluyor. Bunun sonuçların da da; 6-7 Eylül’ler,Madımak’lar,Kahramanmaraş’lar kaçınılmaz oluyor. Uzun bir süre sessiz kaldığını düşündüğümüz ‘Hazımsızlık Canavarı’ en son olarak da Hrant Dink’i kurban seçti. Hazımsızlık canavarına isyanımız kurbanlarımız yüzünden değil, isyanım bu kurbanlarımıza rağmen at gözlüklerini çıkartamamaktan işte bütün meselem bu…
Yazar: "ÖTEKİ" KÖŞE