Beyler Bir GBT Verebilir miyiz?


Eski model bir araba. İçinde üç genç. Potansiyel suçlu onlar. Hemen araba durdurulur güzelce bir aranır. Vızır vızır geçen başka arabalar önemli değildir. Polis kararını vermiştir.
İki sevgili arabayı bir sokağa çekip konuşmaya başlarlar. Hemen olaya kahraman(!) polisler müdahale eder. Potansiyel suçlu onlar. Aracın derhal çekilmesi istenir.
Gece 12’den sonra İstanbul çok güvenlidir. Kahraman polisler bakar her yere. Suçluyu gözünden tanırlar. Her çevirmede bir suçlu daha yakalanır!


Yine gece 12. İstanbul’un bir ucundan, diğer ucuna yapılan bir yolculuk. Kadıköy’den Atatürk Havaalanı’na. Önce çevirmeler geçilecek bir bir  sabırla. Sonra hava alanına gelinecek daraltılan yolda polislerin potansiyel suçlu bakışlarına maruz kalınacak. Bittimi, tabiî ki bitmedi. İçeri girerken arama, uçmadan önce arama. O kadar güvenlidir ki bu sistem; benim çocukluğum kaçırılan uçakları izlemekle geçmiştir. Oysaki hedef aldığımız, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde, kara yolu ile ülke değiştirirsin hem de 1 tane polis yüzü görmeden. Sonrada güzel ülkemi tanıtmak için reklam filmleri çekeriz.
Polis: ‘Beyler alkol aldınız mı?’
Sürücü: ‘Yok memur bey biz kullanmıyoruz’
Polis: ‘Peki teşekkürler’
Bizim polislerimiz özel seçilir. Gözünden anlar sürücünün alkol alıp almadığını. Her polisin içinde bir alkol metre vardır .
Mobbese sistemi kurulu her yere. 24 saat her yer izlenir. Hiçbir şey gözlerinden kaçmaz. Özel hayat kalmaz belki ama biz fişlenme aşıkları, kurulan sistemle suç oranının 0 olduğunu zannederiz.
Arkada bir araba dörtlülerini yakıp yol istiyor. İçinde hasta olduğunu varsaydığınız araca, kırmızı ışıkta geçmek pahasına yol verirsiniz. Daha sonra bir resminiz yollanır ceza makbuzuyla birlikte. Kapital sistemde, insan olmakla 212 TL arasında bir karar vermeniz istenir sizden. Kahraman EDS(!) suçluyu bir fotoğrafla yakalamıştır.
Taksim’de bomba patlar, ertesi gün sabah her kösede bir polis vardır. Devlet kahraman polisleriyle “Ben buradayım!” der olay olduktan sonra. Oysa ki  bombayı patlatan bin bir parçaya çoktan ayrılmıştır !
Her yer 24 saat kayıttadır. Şükürler olsun ki 1 Mayısta polisten dayak yiyen işçilerin görüntülerini de böyle alırız. . Bölgeye sevk edilen polislerin kasklarına numara yazmaz. Fişlenmeyen polis, fişlenen halka adaletin copunu göstermektedir. Bu görüntü sisteminin göremediği tek şey vardır. Dayakçı polisin kim olduğu! O kadarda olacak canım, anarşistler bunlar, her şey bizim güvenliğimiz için …
Diyarbakır’da KCK davası, dışarıda protestocular. Sıkı bir sopayı hak ettiler. Kahraman polisler göreve. Gerekirse yürütme görevi de biter, yargı görevi başlar. Coplar çıkar sahneye, araya esnafta karışır tabi ama kurunun yanında yaşta yanar. Yanlış kişi sopa yer ise özür de dilenir. Yargı gibi beklenmez, anında cop, anında özür.
         Sanki büyük bir film platosu. Büyük bir ‘Biri Bizi Gözetliyor’ evi. Her şey kayıt altında. Özel hayat, polis copu ya da potansiyel suçlu muamelesi görmek kimsenin umurunda değil. Sivil kıyafet ile kimlik soran polise, aranızda kimlik sorma gafletinde bulunabilecek olan var mı? Fişlenenler,  tartaklananlar hep anarşist.  Yargıya yansımadan pratik çözüm yöntemleri de var; ufak fiskelerle caydırıcılık. Hala o kimliği görmek isteyen var mı?  Peki; polis sosyal devlet anlayışında nerede durmalıdır? Sınırlandırılmamış, kurallara bağlanmamış bir devlet, insan hak ve özgürlüklerinin en büyük ihlalcisidir. Sivil toplum düzeninde, devletin güç ve yetkileri belirlenmiş, çerçevesi çizilmiştir. En iyi devlet, sınırlandırılmış ve hukuk kurallarına bağlanmış devlettir.
‘Polis’ denen oluşum, bireylerin korktuğu, kaçmaya çalıştığı, içinde keyfiyet barındırmaması gereken bir oluşumdur. ‘Polis’ denen örgütlenme, bireylerin korktuğu için güven duyduğu bir kurum olmasından ziyade, sadece yürütme görevini yapmalıdır. Üstündeki üniformanın, ona verdiği görev sınırlarını bilme mecburiyeti vardır. Sivil hayat ile kolluk kuvvetlerinin arasındaki çizgi kesinlikle belirlenmelidir ki, polisi sevdirmek için devlet reklam filmleri çekmek zorunda kalmasın. Bunları yazarken henüz bu olgunluğa ulaşmadığımız için, bu gecede ‘Beyler bir GBT verebilir miyiz?’


Yazar: BAĞIRAN KÖŞE