Bitmeyen Bir Yazı Dizisi/Bitmeyen Bir İSTİBDAT DÖNEMİ


         Türkiye Cumhuriyeti… Nam-ı diğer, Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi, “demokratik” Türkiye. Bu cümleyi incelediğimiz zaman, 600 yıllık bir imparatorluğun torunları olmaktan bahsediyoruz. Tarih sayfalarına bakıldığında, Osmanlı’nın varisi olmak hiç de kötü değil. Bir sürü savaş kazanmış, bir sürü zafer yaşamış, tam 3 kıtaya yayılmış, yüzlerce yıl hüküm sürmüş ve türlü zenginlikleri olan bir imparatorluktan bahsediyoruz aslında.
         Öğrenim hayatımız boyunca göğsümüz kabartılmıştır Osmanlı’nın kazandığı başarılar anlatılarak. Çöküş dönemi ise fazla üstünde durulmadan geçiştirilmiştir. Bu kadar büyük bir imparatorlukta ancak 24 Temmuz 1908’de basında öndenetim uygulaması kaldırıldı. Yani basın özgürlüğü getirilmeye çalışıldı. O günden sonra bu tarih, Türkiye’de sansürün kaldırıldığı gün olarak kutlanıyor. Ne kadar garip değil mi? Sansürün kaldırıldığı günü kutlayan bir ülke de aslında ne çok sansür var.
         Tarih 1 Kasım 1831, “Takvim-i Vekayi”(İlk Türk Gazetesi) çıkar. Nasıl mı cıkar? Tabiî ki padişah buyruğuyla! II. Mahmut bu gazete’den beklentisini şu sözlerle anlatır: “Bu gazete, kutsal şeriata ve devlet düzenine dokunmama şartıyla, benim iktidarıma çok yardımcı olacaktır.” Padişah iktidarına hizmet eden bu gazetenin ömrü bile çok uzun olmadı. Gazetenin en geç geldiği ülkelerden biriyken sansürün en erken uygulandığı ülkelerden biri olduk böylece. Birçok kez kapatılan gazete 1892’de tekrar kapatılmış, 1908’e kadar yayımlanamamıştır.
         O dönem de bile iktidar hizmetine çalışan gazeteler kapatılırken günümüzde sansürün kaldırıldığı günü kutlamamız nasıl mümkün olsun?
         Son günlerde, yıllar sonra, tekrar açılan YouTube yine davalık! Sanırım onunda ömrü pek fazla sürmeyecek. Davalık olma sebebi ise Baykal’ın görüntülerinin sitede olmasıymış…  Zaten o görüntüler sadece o sitede var! Youtube bile iktidara hizmet eden bir site olsa yinede sansür uygulamak, kapatmak için bir sebep bulunacak. Alışmışız bir kere!
Yarın YouTube tekrar kapatılır, sonra biri çıkar görüntüleri satın alır, siteden kaldırır, sonra tekrar açılır, daha sonra yine bir sebep bulunur ve site tekrar kapatılır. Bu kısır döngü böyle devam eder. Çünkü alıştık biz sesimizin bastırılmasına, özgürlüğümüzün elimizden alınmasına. Hem de 87 senedir değil, mirasımıza bakarsanız bu alışılmışlık neredeyse bir milenyumu kapsıyor. O yüzden ne kadar çabalarsak çabalayalım, gidenler de, yeni gelenler de, siteleri kapatmaya devam edecek, bu zihniyet değişmeyecek.
 Nasıl olsa buluruz illegal bir yolunu ve gireriz o sitelere. Nasıl olsa ulaşırız bizler ulaşmak istediklerimize. Başbakanımız bile öyle yapmıyor mu zaten? Demiyor mu alay edercesine bizlere “Siz YouTube’a giremiyor musunuz? Ben giriyorum valla.” diye. Biz de öyle yaparız başbakanım, sizler müsterih olun.
Yazar: ÖZGÜR KÖŞE