Bebek anne karnından çıkar… Önce ağlamaya başlar… Tamam, sağlıklıdır. .Hemşirenin ilk söylediği “Nur topu gibi bir oğlunuz/kızınız oldu.” İşte bu andan sora her şey değişmeye başlar. Eğer erkekseniz hayat sizin için biraz daha kolay olur ancak eğer kız olursa o andan itibaren zorluklar başlar. Daha yeni doğmuş çocuğa biçilen yaftalar vardır canım ülkemde. Erkek adamın erkek oğlu olur! Bazen bir türlü gelmez o erkek çocuk. O zaman daha kolaydır alırız bir kuma, çözeriz sivri zekâmızla sorunu. Daha dünyaya geleli dakikalar olmuş bir kız çocuğu… Hiçbir şeyden habersiz, kendini savunamayacak kadar zayıf. Yanındaki mavi örtülü küvezin üstünde duran bebekle tek farkı, nüfus kağıdının rengi olması gerekirken, aslında çok daha farklıdır.
Her şey daha 6–7 yaşındayken başlar. Doğu toplumunda kız doğmak asla çocuk olamamak demektir. Aslında erken değildir de, nasıl olsa ilkel diye tabir edilen toplumların da kız çocukları 15 yasında anne olur. Eğer kız doğduysan, doğduğun beden bile senin değildir. Töre karar verir.
Büyük şehirde de kız doğmak zordur. İster laik ol ister muhafazakar, ister solcu ol ister sağcı, ister de ulusalcı. Başın açık olsa kısa eteğine laf edilir, kapalı olsa ‘kara böcek derler’ . Büyürsün üniversite yaşın gelir. YÖK ve Danıştay’ın arasında gidip gelen yazışmaları okumaktan başın döner. Bir gün başını açıp gidersin, öbür gün kapalı. Oysa erkek bırakır bir çember sakal girer istediği yere. Erkektir o. Onu sınırlandıran bir kıyafet yönetmeliği yoktur çünkü. İş hayatına girme zamanı gelir. Kadın geriden başlar erkeğe göre. Kadının başarısı güzelliğiyle orantılıdır. Siz hiç 50 yaş üstü kadın sunucu gördünüz mü?
Kadının ölüsüne bile saygı yoktur burada. Türkan Saylan ölünce güzel medyamın en nadide örneklerinden birinde, kanser hastası olan Türkan Saylanın basına taktığı bandanayı bile diline dolar.
Kadını koruyacak derneklere ihtiyaç vardır. Siz hiç karısından dayak yiyen erkek gördünüz mü? Yiyemez zaten toplum kabul etmez.
Aslında toplumumuzu bilinçlendirip, okuma yazma oranını yükseltip, kadınların erkeklerden hiçbir değer farkı olmadığını milletimize aşılayabilirsek, onlarında eğitim-öğrenime, çalışmaya hakkı olduğunu anlayabilirsek, kadınları korumak için derneklere de ihtiyacımız kalmaz. Ancak önyargılarımızı kırmamız gerekli.
Çünkü o önyargılar aslında bizi değiştiren, dönüştüren. O önyargılar bize kadını “obje” gibi gösteren. O yüzdendir ki garibimize gitmiyor bir kadının televizyon ekranlarında tecavüze uğraması. Hem de haber olarak değil, kurgulanmış bir şekilde dile getirilen bu sahneler, ata-erkil toplumumuzda komik şakalara malzeme oluyor. O yüzden bunca zaman ne Fatmagül’ün suçunu, ne Fatmagül’e tecavüz edenlerin suçunu bulabiliyoruz.
Yazar: ÖZGÜR KÖŞE