Her Şey Biter Yasinler Ogünler Bitmez!


Helal olsun bize!

Kimlik nedir bilir miyiz? Kimlik devletin bize verdiği kağıttan fazlası mıdır?  Doğarız, hemen annemizin babamızın eline tutuşturulur. Ermeni’de olsa verirler, Yahudi’de olsan verirler. Kürt’te olsan Türk’te. Türkiyeliliktir o kağıt. Bir nevi fişlemedir de aslında. Tepeden baskı hemen başlar. Artık ya pembesindir ya da mavi. Doğum yerinden insanlar çıkarım bile yaparlar, nereye ait olduğun konusunda. Bazen isminin ne olacağına bile karışırlar. Q,W,X ‘yi kullanamazsın mesela. Bu harfler Türkçe’de yoktur derler. ‘Bu vatandaşlık kimliği değil midir?’ dersin, ‘TÜRK kimliğidir kendine gel paşam’ derler. Bir durup düşünürsün, artık Türksündür. Sen istesen de istemesen de…

Büyümeye başlarsın, okul çağın gelir. Arkadaşınla ‘Kim daha gür İstiklal marşını söyleyecek’ diye iddialar yaparsın. En çok sesi çıkanın, en iyi çocuk(en vatanperver) olduğunu zannederiz o yaşlarda. Tabii bilmeyiz o yaşlarda, bu topraklarda susmanın makbul olduğunu. Siz sınıfta duran Atatürk resminin ’Atam İzindeyiz’ olduğunu zannedersiniz. Belki de gerçekten öyledir. Ben olaya otoritenin 1. Sınıfa kadar inmesi olarak bakıyorum. Ben 5. Sınıfa kadar, öğretmenimin, Atatürk’ün beni oradan izlediğini söylediği yalanlarla büyüdüm. Kimliğim ne mi diye hiç sormayın. Sadece sistemin bir parçasıydım hepimiz gibi. Entegre olduğunu zannedip, asimile olan küçük sessizlik kümesinin bir parçası. Hiçbir eleştiriye tahammülü olmayan, resmi insan şekillendirme merkezinde “hamur” muamelesi gören bir öğrenciydim.
         Büyümeye devam edersin. Medya manşetleri, beynine gizli mesajlar yollamaya devam eder. İyice aynılaşmaya mecbur bırakılırsın.  Beden büyür ama beyin küçük kalır. Kitlesel düşünme hakkın yoktur. Her şeyden önce ailen korkar, düşünenlerin başına neler geldiğini bildikleri için. Her sorduğun soruya annen gözleri yaşlı cevap verir. Gitmez çünkü gözünün önünden Deniz Gezmiş’in, Menderes’in ipte sallanan kareleri. Onlarda dedelerinden dinlemiştir 1915’i, 1938’i. Hepsi görmüştür 1955’i. Vahşi insanların zıvanadan çıkışına şahit olmuşlardır. En acısı benim bunları öğrenmemin, ergenlik dönemimin bitişine rast gelmesidir. Çünkü bu güzel topraklarda, küçük çocuklara büyümemeleri için pembe masallar anlatırlar. Resmin gözünden izlendiğimizi söylemekten zaman bulamaz bu yetkin hocalarımız.
Sonra bir yerde teslim olursun. Fazla dayanacak gücün kalmaz. İzlersin televizyondan. Bu topraklarda Nobel ödülü almak kahraman yapmaz çünkü seni. Daha kolaydır bir gazeteci bulup çekip vurmak. Türk bayrağının önünde, boy boy resmini de çekerler. Poliste sana saygıda kusur etmez. Yaş haddinden yararlanıp 5-6 seneye bırakırlar. Hem de kahraman olarak. Devletin sana dayattıklarına ‘neden?’  diye soranı vurduğu için kahramandır bu adam. Oda ne yaptığının farkında değildir aslında. Şundan kesin emindir, küçükken sıra arkadaşı ile girdiği iddiayı kesin zaferle kazanmıştır artık. Belki çıkınca demir parmaklıklardan Ağca gibi ben mesihim der. Milyon dolarlara kitap teklifleri gelir. Faşizm para eder burada. Siz hiç fikirleriyle milyonları sürükleyen, ölmemiş, saldırıya uğramamış birini gördünüz mü? Olsun bizde böyle, kör ölür badem gözlü olur.
Bırakalım artık elimizdeki mavi/pembe kimlik üzerinden insanlara ırksal ayrımcılık yapmayı. Bırakalım sınıf çatışmalarını. Bırakalım okullarımız pembe rüyalarda yaşayan çocukları uyandırsın. Bırakalım Ata’nın gözünden 8 yaşındaki çocukları korkutmayı, onun yerine gerçek Kemalizmi anlatalım. Anlatamayacaksak getirelim her yere asalım resimlerini. Belki korkarak vazgeçeriz bildiğimizden. Vazgeçtim! Biz en iyisi anlatabiliyorsak anlatalım. Hep korkutarak buralara geldik çünkü. Anlatalım ki; kendisini Atatürk milliyetçisi sanan katille aramda bir fark olsun. Biliyoruz, hepimiz Ermeniyiz diyoruz, hepimiz Hrant’ız diyoruz ama bir gün ya Hrant’lar biterse. Ya ellerinde “Hepimiz Ögün’üz” diye yürümeye başlarsa o bilinçsiz topluluk? Benim asıl korkum budur. Çünkü eminim ki güzel ülkemde İsmail Türüt’ler Serdar Ortaç’lar sahnedeyken Ogünler Yasinler bitmez…

Yazar: BAĞIRAN KÖŞE