
Erkek çocuğa ilk alınan oyuncaktır silah. 7-8 yaşlarında çocuk ‘Ben komando olacağım!’ sözleri ile evde dolaşır. Hemen ilk sıfatını alır. Aslan oğul! Siz hiç askere gitmeyen aslan oğul gördünüz mü? Okul yılları başlayınca bir sürü Mehmet, yan yana gelir. Artık askerliğe bakış açısı, bir erkeklik gösterisidir. Okul bitince iyice sekilendirilenler hemen askere gider. Olmamış “ham meyveleri” ise bir korku sarar. Burada kurtarıcı olarak açık öğretim devreye girer. Ertelemeler başlar. İşe başvurmak ister, “Askerlik?” diye sorarlar. Bir kız sever, evlenmek ister. Kız tarafının ilk sorusu askerliğini tamamlayıp tamamlamadığıdır. Sonra okuldaki sıra arkadaşlarının askerde çekilmiş fotoğrafları gelir. Kantinde patates soğan soyanlar, ellerinde roket atarla fotoğraf çektirmişlerdir. Siz hiç askerden gelen birinin mutfak anılarını anlattığını gördünüz mü? Her sohbette, bir F-16 pilotu olunur, bir komando. Mehmetler yavaş yavaş toplum baskısını sivil hayatta hissetmeye başlar. Mesele ciddileşmiştir, erkek olan askere gitmelidir.
Bir çocuk vardır adı Mehmet, otoriteye teslim olur, adı da Mehmetçik olur. Belki mayına basar bacağı kopar. Yine adı değişir GAZİ Mehmet olur. Belki ölür o zaman bir mertebe daha da yükselir, şehit anasının ilk sözü ‘Vatan Sağ Olsun’ olur. Başarısız politikaların hesabını da Mehmetlerin sormasını beklerler. Birini öldürünce ödül veren başka bir kurum yoktur! Görmediğin, tanımadığın insanlara ateş ettirirler bazen. Tutturdun mu insan kümesinden bir nokta, bu sefer ‘KAHRAMAN’ olursun. Bütün bunlara asla Mehmet karar vermez, hep başkaları karar verir. Ölse de, kalsa da, yaşasa da suç kimsede değildir. Bu topraklarda her Türk asker doğar. Her şey doğduğun gün başlar.
İlginç bir askeri yapı vardır. Bir nevi rüştünü ispat etme şeklinde algılanan askerlik kavramı, aslında erkeklik ideolojisinin temelini sarsan bir olaydır. Bu ideolojinin temelinde yatan başkaldırı ve “delikanlılık” orada kesinlikle yapılamaz. Bir üstünüz gelip size hakaret edebilir ve siz itiraz edemezsiniz. Çünkü askerliğin ana ilkesi itaat, sadakat ve emre uymak üzerine kuruludur. Toplum tarafından fazlaca testosteron yüklenerek yollanan bireyler, bir anda sormayan, hiç düşünmeden itaat eden, her an ölüme hazır, disiplinli, sadık, militer bireyler haline getirilir. Bu açıdan zorunlu askerlik, bir nevi asimilasyon ve terbiye aracıdır. Öyle bir disiplin aracıdır ki bu, yıllarca içinde beslediğin bütün duyguları dahi terbiye edebilecek bir söylem geliştirilmiştir. Farklı kimlikleri, aidiyetleri olan insanları bir millete dönüştürme laboratuarıdır zorunlu askerlik. En verimli çağında, belki işini, nişanlını bekli de hasta anneni bırakarak geldiğin koşulsuz teslim olduğun yerdir.
Topluma 45’lere kadar pompalanan bir söylem vardır; 4 tarafımız düşmanlarla çevrili diye. Üstünden 50 sene geçmiştir söylem hiç eskimemiştir. 1990’a geldiğimizde bir Mehmet’imiz, ‘çik’ olmadan vicdanen reddettiğini açıklamıştır. Onu takiben günümüze kadar Türkiye’de 123 kişi vicdani ret söylemini kullanmıştır. Bu bireylerin hepsi tutuklanarak cezaevine konmuş, bir süre tutuklama hali devam ettikten sonrada birliklerine yollanmışlardır. Birliklerinde de emre itaatsizlik gösterdikleri gerekçesi ile yeniden yargılanmışlardır. En görülür hikaye, bu asi insanların çürüğe ayrılmaları ile sonuçlanan klasik senaryodur. İşin trajik yanı ise, bu insanlara destek verenler, halkı askerlikten soğuttuğu gerekçesi ile TCK’nın 155. maddesini ve askeri yargıyı karşısında bulacaktır. Bu sorunun, orduyu herhangi bir şekilde eleştiren herkesin önünde durduğu unutulmamalıdır. İleri demokrasi iddiasındaki Türkiye’nin, sivil halkın karşısında askeri yargı ile durmasını hukuk devleti anlayışı ile bağdaştırma işini size bırakıyorum.
Evrenselleşen Dünya’da zorunlu askerlik, çoktan tozlanan raflarda duran bir meseledir. Avrupa birliği ülkelerinden sadece Yunanistan’da zorunlu askerlik uygulaması vardır. Oda süre bazında, bizim ülkemizdeki gibi değildir. Yunanistan’da zorunlu askerliğin kaldırılması için meclise önerge verilmiştir. Güvenliğin her şeyin başında geldiğine katılıyorum. Fakat her olayda olduğu gibi ‘en iyisini biz biliriz ‘ anlayışı bu konuyu çözümsüz hale getirmektedir. Zorunlu askerlik olmayan ülkelerin, güvensiz ve saldırıya açık olduğunu iddia edebilecek var mıdır aranızda? Peki nasıl gerçekleşir bu sistem? Profesyonel ordu, yani askerliği meslek olarak seçmiş insan gurubu tarafından sağlanır bu güvenlik. Yani diğer bir deyişle; Mehmetler kendi kaderlerini kendileri seçerler. Herkes ölmek, öldürmek zorunda değildir vatana borç ödemek için. Vergi vermek de, çalışıp ekonomiyi canlandırmak da vatani bir görevdir. Devlet için kamu hizmeti yapılabilir mesela. Silah tutmak istememek vatan ihanet olmamalıdır günümüzde. Bırakalım herkes Türk olmasın, her Türk de asker doğmasın artık. Çünkü yüzyıllardır birçok farklı kimliğe ev sahipliği etmiş bu güzel topraklar sadece Türklerin değil, tüm Türkiyelilerindir! Bazısı doktor doğsun, bazısı mühendis. Kimi öğretmen olsun kimileride asker.
Yazar: BAĞIRAN KÖŞE