Varlığım, Türk Varlığına Armağan Olsun!


         Sabah annem uyandı. Özenle yeni aldığı üniformamı ilk kez bana giydirdi. Güzel bir kahvaltı hazırladı, kahvaltıyı ederken dedi ki: “ Bu gün okullu oluyorsun, yeni yeni arkadaşlar edineceksin, seninle ilgilenen, sana bir çok şey öğreten öğretmenlerin olacak ve inşallah yıllar sonra bu okulu bitirdiğinde tahsilli bir insan olacaksın.” Kahvaltı bitti. Evden çıktık ve okula doğru gitmeye başladık. Heyecanlı bir şekilde okula girdim, etrafta benim gibi bir sürü öğrenci…
         Yukarıdaki kesitin çeşitleri hepimizin hayatından bir örnek aslında ancak asıl olay o okulun kapısından girdikten sonra başlıyor. Her tarafta aynı üniformalı, tek tip öğrenci grupları, hepsi etrafına şaşkınlıkla bakıyor.
Ben nereye geldim, burada neler beni bekliyor, öğretmenlerim kim olacak, acaba o çocuğun yanına gitsem arkadaş olabilir miyim? Gibi binlerce soru var kafalarında. Bu soruların yanında ilk defa ailesinden ayrılıyorlar. Bütün bu duygu karmaşası içinde sınıflara çıkılır, tanışma faslı geçildikten sonra kitaplar açılır. İlk sayfa Türk Bayrağı, ikinci sayfaya geçilir İstiklal Marşımız ve üçüncü sayfa Andımız. Kısa süre içerisinde okuma-yazma öğretildikten sonra ilk iş İstiklal Marşı ve andımızın ezberletilmesidir. Artık bu saatten sonra her sabah İstiklal Marşımız söylenir gür bir sesle ve ardından okuldaki yüzlerce çocuk aynı anda ant içer! Yaşları henüz en fazla 7–8 olan öğrenciler bile sebebini bilmeden her sabah yemin ederler üstelik bu çocukların arasında Türk çoğunlukta olsa bile Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i, Hristiyan’ı, Yahudi’si ve belki de daha bir çok dine ve etnik kökene mensup olanları vardır; ancak hepsi tek bir çatı altında tek bir etnisite için ant içmek zorundadırlar. Daha bu küçük yaşta bu çocukların beyni yıkanmaya başlıyor. Türklük pompalanıyor. Vatan sevgisi aşılanmaya çalışılıyor. Evet, yıllardır dayatılan bir sistemin mantığı bu. Türkiye’nin boğuştuğu sorunların temeline baktığımızda genelinin dayatılan bu mantıktan kaynaklandığını görürüz.
             Bu aralar gündemde olan bu konuyla ilgili BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık:"Ben Türk değilim. Benim varlığım niye Türk varlığına armağan olsun?Çünkü bu ülkede herkes Türk olmak zorunda değil. Varlığımız insanlığa armağan olsun." dedi. Sırrı Sakık'ın bu demeciyle birlikte meclise verilen önergenin kabul edilmediğini Nimet Çubukçu açıkladı; ancak günümüzde bu konuların konuşulabilmesi, tartışılabilmesi bile bizim için büyük bir adım 
Bana göre bu tarz şeyler Nazi, Mussolini, Franco dönemlerinde kaldı. 2010 yılını bitirmeye yaklaştığımız bu aralarda Avrupa ülkelerinin hiç birinde olmayan dayatmalar bizde hala devam etmektedir. Andımızın sözlerine baktığınız zamanda gerçekten Türkiye’nin mozaik yapısına uymamaktadır hatta diğer etnik kimlikleri görmezden gelmektir. Andımızın kaldırılması tartışmaları bence gözümüzün önündeki sadece tek bir örnek; eğer çağdaş bir ülke olmak istiyorsak sizce de bu tarz dayatmaları ayıklamamız gerekmiyor mu? Bir sabah çocukları andımızı söylerken izleyin kararınızı öyle verin… 

Yazar: ÖZGÜR KÖŞE