BAŞKA DİNDE AŞK

Sevgi emek ister, sevgi inanç ister, sevgi güven ister. Türkiye’de sevgi bir de cesaret ister. Cesur olacaksınız ki; ailelerle, arkadaşlarla, sevdiğinizin belalılarıyla bir çok cenge girebilesiniz. Çünkü sizin onu sevmeniz, onun sizi sevmesi belki dünyanın birçok yerinde yeterlidir, ancak bizim gibi ülkelerde ne yazık ki yetmez. Hatta bu sadece bir başlangıçtır. Bir erkek gözünden bakacak olursak bu olaya; geceleri ansızın telefonlarınız çalabilir; ilk arayanlar sevdiğinizin eskileridir. Onlar eskide kaldıkları gerçeğine inandıramayanlardır kendilerini. An gelir tehdit ederler, an gelir küfrederler. Bu sınavı atlattınız diyelim, bitmez. Sıra aileye gelir; sevilmezseniz durumunuz yine sıkıntılıdır. Bir de arkadaşlar var; hepsinin çok haddineymiş gibi konuşurlar hakkınızda; çok uzun, çok kısa vs.


Diyelim ki siz o kadar cesursunuz ki, her şey, herkes size karşıyken, siz her şeye ve herkese karşı el ele yürümeye karar verdiniz. Olmaz… Yapamazsınız. Bırakmazlar, müsaade etmezler size. O kadar cesur olamazsınız, olmamalısınızdır. İstedikleri gibi olmadığınız için öldürebilirsiniz, hem de kalleşçe sırtınızdan vurularak en yakınınız tarafından. Bazen katiliniz kuzeniniz olur, bazen kardeşiniz, bazen de doğrudan doğruya babanız. Bunun adı bir yerlerde ‘töre’dir, başka yerlerde adı bile yoktur. Tahammülsüzlüktür, hazımsızlıktır gerçek adı.

Yukarıda anlattığım size çok mu masalsı geldi bilmem. Ancak daha geçen hafta yine çıktı karşımıza bu olay. Yine birbirini seven iki genç, yine birlikteliğe bir takım gerekçelerle karşı çıkan aileler ve en nihayetinde yine cinayet… Bazı aşkların bilançoları ağır oluyor Türkiye’de. Ölü sayısı sabit: Her daim 2 ölü. Ne yazık ki katiller de o kadar içeriden ki insanın daha da bir içi acıyor böyle haberleri okuduğunda. Çoğunlukla kız tarafından sevenlere layık görülen hediye iki adet kurşun oluyor tam kafalarına. Geçtiğimiz hafta içi Soney’in ailesi de yeni evlilere hediyelerini kalleşçe verdi; gelinin abisinden iki adet kurşun…

Takip ettiyseniz görmüşsünüzdür, gazetelerde birçok haber çıktı bu olayla ilgili. Meselenin damat adayının Müslüman, gelin adayının Ermeni olduğu yazıldı çizildi. Ardından haberler daha da farklı boyutlar kazandı; “Aslında damadın dedesi de Ermeni’ymiş” sanki sadece bu durumda yazık oldu bu gençlere demek gerekiyormuş gibi. İki gencecik insan, iki birbirini çok seven insan bir takım kendini bilmezler uygun görmediği için  (çok da hadlerineymiş gibi) öldüler, birbirleriyle uzun bir ömür paylaşmaya imza atmışlarken hem de herkese inat, evliliklerinin henüz 10. gününde koparıldılar birbirlerinden.

Önceki yazılarımda, birçok konuda insanları biraz daha tahammüllü olmaya davet ettim. Ne yazıktır ki gördüğüm manzara çok acı; biz daha sevgiye, aşka tahammül edemiyoruz. Siyasi tahammülleri, hazmetme olgunluklarını bir kenara bırakalım, biz aşkı anlayacak noktada bile değiliz milletçe.

İnsan hakları haftası içinde gerçekleşti bu cinayet sevgili okurlar, insanların en temel hakkı nedir? Evrensel beyannamede “yaşama hakkı.” Bu topraklarda bu hakka hiç saygı yok ne yazık ki. Yazılmamış en temel insan hakkı da “özgürce sevebilme hakkıdır.” Unutmayalım, unutturmayalım ve inadına sevelim özgürce…

Yazar: "ÖTEKİ" KÖŞE