DİZİ SETLERİNDE NELER OLUYOR?

          Bu hafta Türkiye'de medya sektöründe senaristlerin sessiz çığlıkları yankılandı. Senaryo Yazarları Derneği (SENDER) ve Sinema Emekçileri Sendikası'nın (SİNESEN) 'in katılımıyla “Yerli dizi yersiz uzun” sloganıyla 24 Aralık Cuma günü saat 19:00'da bir eylem yapıldı. Bazen reklamlarla üç saati zorlayan Türk dizilerinin adeta kelime anlamını kaybettiğini düşünen birisi olarak senaristlerin bu cesur tavrı ancak takdir edilebilir. ABD'de bir dizinin sadece senaryo kadrosunda onlarca kişi olabilirken, Türk dizi senaryo kadro sayısı çoğu zaman dört kişiye bile ulaşamıyor.


         Her hafta 90 dakikalık dizi senaryosu teknik ayrıntılarla birlikte yaklaşık yüz sayfalık yazı anlamına gelebiliyor -ki bu kadar yüklü bir yazıyı her hafta düzenli olarak sadece birkaç kişi üstlenmek zorunda. Durum böyle olunca dizi senaryolarında kalitesizleşme, klişeleşme artarken, yaratıcılık, tabuları yıkma gibi olgularla ilgilenmeye zaman bile kalmıyor. Kapıda bekleyen onlarca senaristse, barlarda barmenlik yaparak, part time işlerde çalışarak yaşamaya çalışıyor. Bu ülkede her gün onlarca yaratıcı beyin yıldırılıyor ve zamanla paslanıyor.

         Senaristlerin isyan bayrağını çekecekleri gün olarak 24 Aralık Cuma'yı seçmelerininse bir sebebi var. O günden bir sene önce, tarih 24 Aralık 2009’u gösterdiğinde, Erkan Petekkaya ve Ayça Varlıer’in başrollerini oynadığı ‘Son Bahar’ dizisinin seti sabaha karşı sona ermişti. Kuaför asistanı Tülay Ergildi ve makyöz Zehra Sezgin, setten eve giderken trafik kazası geçirmiş ve hayatlarını kaybetmişlerdi. Ardından dizilerin 90 dakika olması tartışılmış ve sürelerin azaltılması gündeme gelmişti ama hiçbir değişiklik olmamıştı.

         Yapım Şirketleri tabii ki işin kar-zarar kısmını önemsiyor; senaristlerin, kağıt küpürleri ve  bilgisayar ekranları arasında eriyip gidiyor olmaları pek de umurlarında değil doğal olarak. Eğer diziler 45 dakika olursa bu seyirciler açısından iyi, yapımcılar açısından kötü bir sonuç olacak. İki saate klişelerle, sığlık ve sıradanlıklarla dolu vasat bir diziyi sığdırıp, sadece bir diziye para harcamak yerine, iki saat içinde iki diziye ayrı ayrı para vermek elbette çok daha masraflı bir iş. İki saat içinde iki dizi olduğunda birkaç senariste daha iş kapısı açılacak; bu da fazladan maaş demek. Onun dışında çekimlere, teknik çalışmalara verilen masraflar artacak. Diğer yanda insanlar iş yerlerinde ölürcesine, parmakları yazmaktan hareketsizleşinceye kadar yazacaklar; belki doğru düzgün sosyal hayatları bile olamayacak; ama bunların yapım şirketleri için hiçbir önemi olmadığı ortada.
         Hadi yapım şirketleri doğası gereği böyle davranıyor. Olabildiğince yüksek karla işlerini devam ettirmek zorundalar sonuçta. Peki, bizim siyasetçilerimiz, diğer toplumsal dernekler, sendikalar ve kuruluşlarımız nerede?  Hiçbir yerden ses çıkmıyor. Bu toplumun farklı kesimlerinden herkes, bir kesime yapılan haksızlığın bir gün kendilerine de yapılması olası bir haksızlığı meşrulaştırabileceğinin farkında olsaydı şu anda tüm Türkiye ayaktaydı. Zaten böyle bir anlayış olsaydı şu anda iş başında ölüm döşeğini hazırlayan senaristlerimiz olmazdı; sinema uzunluğunda diziler olmazdı, insanları aptal yerine koyan, hiçbir tabuyla kavgalı olmayan, boş, aynı kalıpları tekrar tekrar sunup pekiştiren sığ dizilerimiz, senaryolarımız olmazdı, olamazdı zaten. Çünkü haksızlığın ne demek olduğunu kavramış bir toplum bunların hiçbirine maruz kalmayı kabul etmezdi. 
         Eğer dizilerin süresi 45 dakikaya düşerse bu medyada adeta bir devrim yaratacaktır. Yapım şirketlerinin de çok büyük zarara gireceğine inanmıyorum. Küçük bir olasılık ama belki kara bile geçerler. Çünkü zaten Türk halkı televizyon izliyor; 20:00-00:00 arası ekran başında önüne ne gelirse izleyen çoğunluk buharlaşacak değil ya! Tam tersine yapımlar daha da kaliteli hale gelirse ve yenilikçi bakış açıları senaryolara girebilirse, günde bir saat şöyle bir televizyona bakıp hayatına devam eden yüzde on beşlik azınlığın da ekran başında durma süresi artabilir. Kişisel olarak ben Türk dizisi izlemiyorum yaklaşık üç yıldır. Ama medyada oluşacak böyle bir değişim, çok kötü bir televizyon izleyicisi olarak beni bile ekranlara çekecektir.