Komik Adam Cem Yılmaz

            Her konudan anlar bizim insanımız. En düzeyli politika, en bilinçli spor sohbetleri, en zevkli moda konularından tutun da, sonunu getirmekte güçlük çekeceğim her konuya hakimdir herkes. Her konuda örnek aldığı, benimsediği biri vardır ve onun fikirlerini kendine norm olarak seçer, hatta bazen onun konuşma mizacını kullanır tartışmalarda. Fakat Türkiye’de tek bir alan var ki, herkesin yolu orada birleşiyor; espri… Sadece bir kişinin dedikleriyle kız tavlanıyor, onun şakalarını sohbetlere sıkıştırarak prim yapılıyor. Türkiye’de bir adam var ki şakanın tek adresi olarak görülüyor ve ikinci bir örneği olmadığı için, herkes onu kendine şakada model olarak alıyor: Cem Yılmaz…


            Peki bu adam ne yapıyor, nasıl yapıyor da aynı şakayı her gösterisinde yapıp, bizleri yine güldürmeyi başarıyor? Nasıl oluyor da bir sonraki cümlesini ezberlemiş olsak da yine aynı kahkahayı basıyoruz? Ya da nasıl, “Nedir taktiği arkadaş, bilelim biz de yapalım” diye sorgulamadan, “Herif yapıyor ya” diyerek teslim oluyoruz ona?

           Bütün bu sorulardan önce sahne sanatlarının toplum üzerinde oluşturduğu etkiden bahsetmek, bu sorulara cevap arayışımızı daha da kolaylaştırıyor. Gerçekçi bir gözle bakıldığında, görsel efekt zengini sinemanın ortaya çıkması, sahne sanatlarının toplum üzerindeki etkisini törpülediğini görmek mümkün. Sahne sanatlarına azalan ilgi ülkemizde seneden seneye yok olmaya doğru gitmekte ve bu, tiyatroculara da isyan bayrağını açtırmış gibi görünüyor.

             Fakat öbür taraftan bakıldığında, bir adam çıkıyor, simsiyah bir perdenin önünde, bir deri koltuk ve üzerinde simsiyah kıyafetle, ortalığı kasıp kavuruyor, en kaba tabirle de götürüyor parayı(!)
Beynini sermaye olarak kullanan Cem Yılmaz’ın, sahnede kendisinden başka hiçbir şeye yer vermemesine rağmen, insanları tiyatro salonlarına doldurabiliyor olması, şaşkınlık verici.

          İşin diğer bir ilginç tarafı ise sahnede dönen esprilere biz izleyiciler ile birlikte, günlük hayatında Cem Yılmaz’la samimi olan birçok kişi de katıla katıla gülüyor. Yani bu insanlar, onunla içli dışlı olan, beraber yemek yiyen, zaaflarını bilen insanlar olsa bile, o sahnede Cem Yılmaz kendisine öyle bir dokunulmazlık yaratıyor ki, izleyen onun sevgilisi bile olsa, hatta provaları bile görmüş olsa, yine gülüyor yine gülüyor.

           Cem Yılmaz, sokaktaki adamın yaşantısına öyle bir açıdan bakıyor ki, işte o baktığı açı ve o duruma yaptığı yorumlar, seyircinin içinden dışarıya vuramadıklarını, adeta seyircinin yüzüne çarpıyor. Karikatüründe hakim olan mizah anlayışı, onun şovlarına da yansıyor. Ayrıca, o günlerde karikatürünü çizemediği birçok gözlemini sahnede canlandırarak, seyirciye “canlı karikatür” keyfini de yaşatıyor. Seyirciye hiç hissettirmeden, konudan konuya atlayarak akışkanlığı hiç bozmayan Cem Yılmaz, bunu o kadar profesyonelce yapıyor ki, ne yaparsak yapalım, kaç defa izlersek izleyelim, bu geçişin farkına varamıyoruz.

            İyi bir gözlemci olan Cem Yılmaz’a, ben de aynı gözlemcilikle baktığımda, gözlemlerini Türk halkının yapısı üzerinden yaptığını ve olayları da bu şekilde yorumladığını görüyorum. Çıkıyor sahneye ve bizim aslında hep yaptıklarımızı anlatarak, bir nevi bizim gün içinde yaptıklarımızı tiye alarak bizi güldürüyor.

           Bunun adının sadece "komedyenlik" olduğunu düşünmek, aslında komediden ibarettir. Bu adamın yapabildiklerini “Adam çok akıllı” diyerek zeka ve yetenekle ilişkilendirmek bile yetersiz kalıyor kimi zaman. Ne de olsa, en akıllısı, en komiği bile bir gün iner o sahneden, sıkılır millet artık ondan. Yok, kimse sıkılmıyor, hatta heyecanla bir sonrakini bekliyor.
Aslına bakarsak, filmlerindeki gibi Cem Yılmaz, belki de kimi zaman aldatılan bir erkek,  kimi zaman bir uzaylı, kimi zaman bir hokkabaz, kimi zaman da bir kovboy oluyor. Hatta bazı zamanlarda da tüm “karakterlerini” aynı anda canlandırıyor.

        Yani bahsedilen tüm bu karakterlerin bolca bulunduğu ülkemizde,
her konuda kendini “üstad” bellemiş olan halkımız, bükemediği bileği öpsün de, biraz bu komik adama kulak versin. Ne de olsa, bizim de biraz dinlenmeye ihtiyacımız var(!)

Yazar: SERBEST KÖŞE