2008 yılından bu yana İsrail Devleti’nin sürdürdüğü Gazze ablukası hal-i hazırda yaşanmakta olan en büyük insanlık suçlarından biri, belki de en ağırıdır. Daracık bir toprak sahasındaki Filistinlilerin duvarlar arasına sıkıştırılması, yaşamın sürmesi için elzem olan malzemelerin ulaşımının engellenmesi, koca bir toplumun her an gerçekleşebilecek keyfi askeri saldırganlıkların tehdidi altında tutulması, sayfalar ve ciltler doldurabilecek hukuk-vicdan-insanlık ihlalleri…
İsrail son 10 yılda 3 bine yakın çocuk, kadın, yaşlı Gazzeli’yi katletti. 360 kilometrekarelik ince bir şeride tıkıştırılmış 1,5 milyon Filistinli kuşatılmış, açlığa mahkûm edilmiş, yalıtılmış halde ve her gün bombalanarak yaşıyor. Filistinli topluluklar, bu bölgelerin içinde bile topraklarına ulaşmaları veya temel hizmetleri almaları çok zor kılınacak biçimde yalıtıldı. Filistin ekonomisi durgunluk, halkı da sefalet içindeyken, İsrail'in duvarı Filistin topraklarını parsellemeye devam ediyor, aynı zamanda yasadışı Yahudi yerleşimleri de önemli bir artış kaydediyor. 31 Mayıs 2010, saat 04.32, İsrail ablukasındaki Gazze’ye insani yardım götüren başta "Mavi Marmara" olmak üzere 6 gemilik filoya İsrail donanması müdahalede bulundu. 9 Türk vatandaşı bu saldırı sırasında hayatını kaybetti, gemiler Aşdod Limanı’na çekildi.
İnsanlık tarihinin kara sayfaları arasında son yüzyılın en vahşi katliamlarından biri olarak yerini aldı Mavi Marmara. İçinde aktivist, parlamenter, gazeteci, din adamı ve çocukların bulunduğu filoya silahlı saldırı gerçekleştirildi. Mavi Marmara’ya yapılan bu saldırı uluslararası hukukun üzerine oturduğu bütün temelleri alt üst etmiştir.
Uluslararası deniz hukukunun asli kaynakları olan Cenevre Açık Deniz Sözleşmesi’nde (2) ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde (B.M.D.H) (3) düzenlenen “açık denizlerin serbestliği ilkesi” tüm devletlere açık denizlerde; seyrüsefer, balıkçılık, hava ulaşımı, denizaltı kablo boru döşemesi gibi serbestiler tanımaktadır. Bu ilkeden her devlet eşit yararlanır. Açık deniz serbestisi sınırsız bir serbestlik değildir, deniz hukuku sözleşmelerine uygun olmalı ve uluslararası normlar çerçevesinde uygulanmalıdır. 1982 B.M.D.H Sözleşmesi’nde (4) açık deniz serbestisine genel bir sınırlama olarak ‘barışçıl amaç’ kriterini getirmiştir. “Barışçıl amaçlar” kavramı askeri faaliyetler dışındaki diğer tüm faaliyetlerin anlaşılması durumunda, her türlü askeri faaliyetin (savunma ya da saldırgan amaç farkına bakılmadan) açık denizde yasaklanması söz konusu olacaktır. Yardım konvoyunun maruz kaldığı müdahale, açık deniz, uluslararası deniz tanımına uyan, İsrail sularından 70 mil açıkta gerçekleşmiştir. Açık denizlerde uygulanacak hukuki rejimin temel ilkesi olan serbestilik ilkesi gereğince her ülkenin açık denizleri kullanma hakkı vardır. Bu hakkın engellenmesi, kesintiye uğratılması istisnai haller dışında hukuka aykırıdır. Açık denizlerde yabancı gemilere müdahaleyi mümkün kılan haydutluk, kaçakçılık gibi sebepler bakımından da İsrail devletinin müdahalesi hukuka aykırıdır. Zira Mavi Marmara gemisi Türk limanından çıkmış, içinde bulunan her şey Türkiye’nin gümrüğünden geçirilmiştir. Türk hukukunun gerekleri yerine getirilmiştir. Savaş zamanında açık denizde savaş gemilerinin birbirini durdurmasına ilişkin uluslararası teamül de burada uygulanamayacaktır. Çünkü Mavi Marmara gemisi savaş gemisi değildir; gemide silah bulunmadığı, yardım gemisi olduğu bilinmektedir. İsrail’in Türk gemisine herhangi bir müdahalede bulunma yetkisi yoktur. Silahsız sivillere karşı ateş açılmıştır. Beyaz bayrak sallanmasına rağmen ateş kesilmemiştir. İsrail silah taşıma şüphesinden hareketle askeri operasyonu gerçekleştirdiğini iddia etse dahi, şüphe haksız çıktığı için tazminat ödeme yükümlülüğü doğmuştur.
İsrail askerlerinin müdahalesine hukukilik kazandıracak bir sebep bulunmamaktadır. İsrail askerlerinin fillerinin hukuki niteliği haksız fiildir. Haksız fiilin unsurları olan; davranış, zarar, uygun illiyet bağıntısı, kusur ve hukuka aykırılık olayda teşekkül etmiştir. İsrail devleti bu haksız fiilden sorumludur.
Açık deniz serbestisi ilkesi ve uluslararası hukuk kurallarınca gemiye çıkarma yapma yetkileri bulunmayan İsrail askerleri, helikopterden indirme yapmış, meydana gelen ölümleri de nefsi müdafa olarak açıklamıştır. Tüm dünya televizyonlarına ve internete düşen görüntülerdeki manzara silahsız sivillere karşı orantısız güç kullanıldığını göstermektedir. Sivilleri hedef alan bu fiiller ile İsrail savaş suçu işlemiştir.
Her yönüyle haksız olan bu müdahale İsrail’in Türkiye’deki “sözcüleri” tarafından meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Bazı köşe yazarları otoriteye karşı gelinmemesini savunmuş, bazıları ise hayatını kaybeden Furkan Doğan’ı intihar komandosu olarak nitelendirmişlerdir. Bazıları da Mehmetçiğin adını kullanarak ya da onlar olsa bize yardım etmezlerdi diyerek bir insana yakışmayacak sözleri sarf etmişlerdir, sanki terörü başımıza musallat edenle gemiye saldıranlar farklı kişilermiş gibi. Mavi Marmara aslında insanlığın katledilişine seyirci kalamamaktır. Ulaşsaydı ablukayı kıracaktı, ulaşamadı; dünyaya vahşeti bir kez daha gösterdi. İster siyasi deyin ister yardım, ama unutmayın onlar ölümü bile göze alarak tanımadıkları, görmedikleri insanlara el uzatmaya gittiler, ya bizler?..
Yazar: DEMİR KÖŞE