
Günlük hayatta resmi dil kullanın demiyorum elbet. Ama, anlatım bozukluklarını artık aşmak gerek diyorum. Dahi anlamındaki –de ekini ayrı yazmak gerek diyorum. Kelimeleri doğru telaffuz etmek ve yazmak gerek diyorum. Virgül kullanmaktan korkmamak gerek diyorum. Kıssadan hisse; Türkçe’nin köklerini sökmeyelim, temelini çürütmeyelim istiyorum.
Atatürk ne yapmış? 1932’de TDK’nın temelini atmış. Bize -Türklere- yol göstermiş. “Ülkesinin, yüksek istikbalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dilin boyunduruğundan kurtarmalıdır.” demiş. Peki bizler, atamızın izinden giden bizler, yeterince önemli ve düşünmeye değer buluyor muyuz bu konuyu? Sanmıyorum. Laubali bir şekilde, yabancı kelimelerle ifade etmeye çalışıyoruz kendimizi. Elbette ki “küreselleşme”/ “Batılılaşma” çerçevesinde, dilimizde yer edinen yabancı kelimeler oluyor. Ama hali hazırda Türkçe karşılığı var olan kelimelere yabancı kaftan biçmek niye? “Ben kendi dilime hakim olma becerisini çoktan edindim, bu öyle bir şey ki, artık beni tatmin etmez oldu. Yabancı dildir artık benim oyuncağım.” sululuğundan başka bir şey değildir bu sorunun cevabı. Bu lakayıt tutumu zaman zaman hepimiz sergiliyoruz, ego tatmin etmek uğruna. Ne oluyor peki? Kendi kimliğimize, kültür mirasımıza saygısızlık etmenin yanı sıra komik duruma düşüyoruz. “Dahi anlamındaki “–de”yi ayrı yaz.” dediğim için beni ukala olarak gören, “düşünce yapısı” yerine “mantalite” kelimesini kullanan sevgili arkadaşım, söyle bana kimdir ukala? Anladık, yabancı dil biliyorsun, anladık bir-iki yabancı kelime görmüş/okumuşsun orada burada. Her şeyi geçtim, hiç olmazsa bana bunu söyleme yetkisini vermemek uğruna Türkçe konuş.
Böyle haykırdığıma bakmayın. Ben de bilmiyorum kime kızdığımı, kime kızılması gerektiğini. Çürük meyveler gibi yere düşen eğitim sistemimize mi? Bu sisteme dahil öğretmenlerimize mi? Onları yetiştiren devlete mi? Yoksa devleti kucaklayan mevcut dünya düzenine mi? Boşverelim düzeni, sistemi, sitem etmeyi. Her koyun kendi bacağından asılır mantığıyla hareket edelim. Sadece biraz dikkatli olalım. Okuyalım. Soralım. Soruşturalım. Bakarsınız, bir gün, kendi bacağından asılan koyunlar sürü olmuş, çobanı ve köpeğini güdüyor.