YUMURTA MI KOLLEKTİFTİR, KOLLEKTİF Mİ YUMURTA?

Hiç suratınızın ortasına yumurta yediniz mi? Ben bir kere, suratımdan öte neredeyse vücudumun her yerine yumurta yemiştim, sınav zamanı kapıya dayanan yumurtalar hariç. Elbette ekonomik durumu çok da iyi olan bir aileye mensup değildim, hala daha değilim; fakat bu bizim de böyle eğlenceler yapamayacağımız anlamına gelmiyordu.
Bilirsiniz, Amerikan filmlerinde bir “yemek savaşı” eğlencesi vardı. Küçükken bu tatlı ve eğlenceli kargaşa kuzenimle benim aşırı derecede ilgimizi çekerdi. Bir yanımız “Vay be, eğlenceye bak!” derken, diğer yarımız “Ama günah.” derdi.

Kendisini pokemon sanıp pencereden atlayan çocuğun yaşadığı ruh haliyle olsa gerek biz de yemek savaşı yapmaya karar vermiştik bir gün. Elimizde; kekler, pastalar, pizzalar yoktu. Olsaydı da atamazdık herhalde. Malzemelerimiz bolca yumurta ve undu. Haliyle yemek savaşımız(!) çok kısa sürdü, canımız çok acıdı. Çünkü birimiz yumurtayı sert atmıştı -galiba ben- ondan sonra da yumurta savaşı, yumurta kavgasına çevrilmişti. Bir süre kavga edip, bağıra çağıra kendi evimize gitmemizin ardından ortaya çıkan pislik yüzünden evdekilerin bize karşı ufak çaplı bir sopa yedirme eylemi olmuştu. İlk Amerikan rüyamız da böylece bitmişti.
Öğrenci Kollektifleri de bu aralar bizim çocukluk eğlencemizin bir versiyonu ile eğleniyorlar. Bizim 5-6 yaşında yaptığımızı, 19-20 yaşında yapıyorlar, tek fark o. Eğlenmek için seçilen yol ise çok basit “yumurta atmak”. Yalnız ortada bir takım sorunlar var.
Yumurta atmak, politik bir eylemdir. Öğrenci Kollektiflerinin politik eylemlerinin merkezindeki politika ise buram buram Kemalizm kokan bir politikadır. Elbette Burhan Kuzu’ya atılan, Egemen Bağış’a atılan yumurtalar yüzünden bu kanıya varmadım.
Bir hükümet düşünün: Neo-liberal politikaların yürütülmesinden sorumlu bir hükümet ve bunun için çalışan devlet aygıtları… Polisi, öğretmeni, akademisyeni, askeri, zengin iş adam/kadınları falan filan… Hedefiniz bellidir. Yumurtaların kime atılacağı bellidir. Tabii eğer o yumurtalara yön veren düşüncelerden biri de Kemalizm değilse.
Bir sene içerisinde yapılan yumurtalı eylemlere bakıyorum. Nedense bu eylemler de tıpkı bu cephenin (TKP, Kollektifler, Halk Evleri, ÖDP) diğer eylemleri gibi politik bir anlayıştan yoksun. Üniversitede bu cepheye mensup olmayanların dertlerinden yoksun. Bir süre sonra halkın büyük bir çoğunluğunun tepkisini almaya ve üniversite öğrencilerinin bu eylemlere karşı yabancılaşmasına muktedir. Bir grup insanın eğlence(!) anlayışının bir ürünü.
Yumurtayı Burhan Kuzu’ya, Egemen Bağış’a veya polise atarsan bir anlamı vardır. Adalet Ağaoğlu’na, Roni Margulies’e, Ferhat Kentel’e… Bu insanlara yumurta atarsan, olayın politik arka planı tamamen Kemalizmin yarattığı pustur deriz. Olay öyle bir boyuta gelmiştir ki “hem sana hem sana” tarzında bir protestoya dönüşmüştür bu politik eylemler(!).
Öğrenci Kollektifleri’nin bir karar vermeleri gerekiyor(gerçi onlar eylemleri ile ne karar verdiklerini belli etseler de). Bebek katili polise, devlet bürokrasisinin ve hükümetin temsilcilerine mi atacaklar o yumurtaları, yoksa devlet düşmanı, sosyalist, Kürt halkının özgürlüğünü savunan, başörtüsüne özgürlük diyen, Ermenilere karşı tarihimizle yüzleşmeyi savunan, özgürlük isteyen insanlara mı atacaklar o yumurtaları. Kavgaları kapitalizm ile mi, yoksa Kemalizmin buyurduğu bir sosyal şovenizm mücadelesi mi karar vermeleri lazım. Bu karar verilmezse eğer, yumurta eylemi ufak bir “eğlence” olmanın ötesine geçmez ve üniversite öğrencilerinin yabancılaştığı bu eylem ufak bir anı olarak hatırlanmaya mahkum kalır. Nedense içimden bir ses, hedefleri belli olmayan bu sığ eylemlerin, hükümeti devirmek, sarsmak bir yana, Kemalizmin şanlı bayrağını kendi kümeslerinin göklerine yerleştirmekten öte bir anlamının olmayacağını söylüyor.