EĞLENİYOR MUYUZ ?!?!

İstanbul, birçok şeyiyle olduğu gibi, gece hayatıyla da oldukça meşhur bir metropol. Şahsen, iki senedir İstanbul’da yaşıyorum ve sosyal kelebek misali o bar senin, bu kulüp benim geziyorum. Çok da eğleniyorum. Ama sağıma soluma bakıyorum; etrafımdakilerin çoğu eğlenmiyor. Buna şöyle bir kanaat getirdim: TÜRK İNSANI UMURSAMAZCA EĞLENMEKTEN KORKUYOR!


Şehrin önde gelen gece kulüplerinde “eğlenen” tiplere hiç dikkat ettiniz mi? Burada özellikle erkekler, pasif davranışları ile dikkat çekiyor. Çoğunlukla Kuruçeşme ve civarındaki lüks mekanlarda rastlanılan bu erkekler ağır ağabey havalarında bar ve civarında dikilip sağa sola keskin bakışlar atıyorlar. Yanlarında genelde iki üç tane sahte sarışın hatun birbirleriyle dans ediyor. Ağabeyimizde aklınca onları kolluyor. “Ağabey naaapıyorsun sen burada?” diye sorsan “Çok eğleniyorum.” diyecek kesin. Peki eğlence bu mu?

Burada eğlenmenin açılımını yapmak gerekir. Benim için eğlence; eğer gece eğlencesiyse mutlaka dansla eş değerdir. Günlük hayatın yorgunluğunu, monotonluğunu atmanın bir biçimidir. Kasılmadan, rahat ve umursamaz şekilde kopmaktır eğlence. Madem gidip, barda kasıla kasıla oturacaksın, ne diye o kadar masraf edip gidiyorsun o lüks mekanlara? Dert oldu resmen içime. Sırf bu "barzolar" yüzünden, aslında beğendiğim birçok mekana gidemez oldum. "Ortam" israfı yapıyorlar resmen.

Hadi ağabeyler kendi havalarında takılıyorlar ama yanlarındaki avam hatunlar sağa sola bulaşıyor, DJ’den en olmayacak şarkıları istiyor falan. Ayrıca saçlarına başlarına dikkat etmekten eğlenemiyorlar. Anlayacağınız çekilecek gibi değiller.

Neyse, bu insanlar kendi hallerinde, kendi mekanlarında “eğleniyorlar”. Peki kasılmadan, içinden geldiği gibi eğlenenleri görünce korkanlara ne demeli?

İstanbul’da insanların hiçbir şeyi takmadan eğlendiği çok az gece kulübü var. Zaten bu yüzden evlerde düzenlenen özel partiler giderek daha da revaçta olmaya başlıyor. Geçtiğimiz günlerde bir grup arkadaşım ile, bu Avrupai eğlence anlayışına sahip bir diskoya gittik. Galiba önce mekanın ortamını anlatmam faydalı olacak:

Dikdörtgen bir salona giriyorsunuz. İçeride elektro house, techno karışımı bir müzik tarzı hakim. Işıklandırma kural tanımayan ritimlere uymaya çalıştığı için her an epilepsi krizine yol açabilecek kadar sık değişiyor. Kalabalıktan iğne atsanız yere düşmez. DJ bir kafesin içinde, etrafında dans edenlerse bu kafesi yumruklayarak onu kışkırtıyor, erkeklerin birçoğu üstsüz. Bu arada saat sabaha karşı dört!

Kendimize dans edecek bir yer bulduk ve "kopmaya" başladık. Bir baktım tam karşımda duran arkadaşım sırtını duvara dayamış, far görmüş tavşan gibi arkamda olan bitenlere bakıyor. Dönüp baktım ve arkamda öpüşen üstsüz adamları fark ettim. Birden yanlarına çıtı pıtı bir kız geldi ve üçlü öpüşmeye başladılar. “Oh ne güzel herkes eğleniyor” diye düşünerek dans etmeye devam edecektim ki, bir baktım benimkiler dehşet içersinde, sağımızda solumuzda çılgınca eğlenen insanlara bakıyor. Bana “Gidelim artık!” bakışları atıyorlar. Kısa süre sonra dibimizde bir kavga çıkınca kaçmak zorunda kaldık.

Ancak o gece anladım ki; bizim insanımız umursamazca eğlenmekten de, eğlenenden de korkuyor. Çoğumuz takmış maskesini, tarzını belirlemiş, duvarlarını yıkamaz bir hale gelmiş. Üstelik koyverip eğlenenini de potansiyel tehlike olarak algılar olmuş. Oysa eğlence özünde pozitif ve mutluluk içeren bir ortamı ifade etmiyor mu?

Bir teklifim var: Kaybedecek hiçbir şeyiniz yok. Kendinizi yanında en rahat hissettiğiniz insanları alın yanınıza ve gerçekten gitmek istediğiniz kulüpte, onun bunun ne diyeceğini düşünmeden eğlenin bir kere. Adım kadar eminim hayatınızın gecesi olacaktır.
Bence denemeye değer…