Belli bir yılın belli bir ayının belli bir gününde belli bir anneden dünyaya geliyoruz.
Belirsizliğin tam ortasına adım atıyoruz.
Sağ kulağa ezan, sol kulağa kamet geliyor,
Kırkımız çıkıyor önce, sonra dişlerimiz.
Emeklemeye başlıyoruz, derken yürümeye, popomuzun üstüne de düştüğümüz oluyor elbet.
Zar zor söylenen “anne”, “baba”lar, ya da genellikle “mama”lar.
İlk araba, ilk bebek, ilk arkadaş.
Gittikçe genişliyor etrafımız, kreşe alışamadan 1. Sınıfa başlıyoruz.
Ali ata bakıyor, İpek ipi tutuyor.
Hayat bilgisini çözemeden, fenne, matematiğe, sosyal bilgisine kafa patlatıyoruz.
Ortaokulda ilk kez dershane ile tanışıyoruz, o tek seferlik sınava giriyoruz, bahtımıza ne çıkarsa.
Haytalıklar, kendi yeteneklerini keşfetme, ilk aşk da o dönemlerde başlıyor, ama üzerine çok düşemiyorsun, iyi gelecek bizi bekliyor.
Lise de başlıyor, hocalar, parmak yerine el kaldırmalar, sakalla okula gelmeler.
Yetişkinlere özenmeler, kendini göstermeler, hava atmalar, çaka satmalar.
Slogan yine aynı, “Lisede sağlam çalışma, iyi bir üniversite”
Kuşak çatışmasına başlıyoruz, kimlik arıyoruz kendimize.
Kanımız kaynıyor, heyecanlıyız.
Daha liseye giriş sınavının etkisinden kurtulmamışken, üniversite sınavı heyecanı sarıyor dört bir yanımızı.
Bu sefer iş ciddi, geri dönüşü yok, ya tamam ya devam.
İte kaka kapağı atıyoruz üniversiteye, burada her telden insan var, ayrı nağmeleri çalıyorlar.
Arada bazen kaptırıyoruz kulağı nağmelere ama vizeler derken finaller yapışıyor yakamıza.
Anladık ki burada da rahat yok bize.
Diplomayı çerçevelettik bile, ya bürodayız ya bir firmada, ya da baba mesleği çağırır.
Teskereyi de aldın mı, evlilik hakkına da kavuşursun.
Evetler, ayağa basmalar, artık iki kişilik bir hayat, sen ve o.
Bir de baktın sana baba diyen bir velet, bu da ne ki?
Hâlbuki daha birkaç satır önceydi, ne çok uğraşmışlardı “baba”yı duymak için.
Saçlara ak düşmeye başladı bile.
Bizim velet okumayı söktü, kardeşine ağabeylik eder oldu.
İyi bir gelecek onları bekler, zaten biz onlar için çalışıyoruz.
Bizim Hanım’la da çoktandır vakit geçirmedik, bir tatile mi çıksak.
Emekliliğe az kaldı, bizim velet iyi bir üniversiteye girse keşke.
Bizim veledi hayırlısıyla bir baş göz etsek.
Eş, dost, ana, baba göçtü gitti, bir biz kaldık, torunlar gelse de sevi versek.
Bir ışığa doğru gidiyoruz, göçüp gidenler orada,
Kametin ardından nihayet namazımız da kılınıyor.
Birkaç satırlık, 60, 70, bilemedin 80 senelik bir hayat.
Neler vaad edildi, neler yaşandı, neler hayal edilmişti.
Doğ, büyü, okula git, askere git, iş bul, evlen, para kazan, çocukları yetiştir, öl.
Vatana millete faydalı, anneye babaya hayırlı ol.
Birilerinin bizler için biçtiği hayatı yaşıyoruz aslında,
Ailede, etrafta, televizyonlarda, kitaplarda, okulda.
Hep iyi bir gelecek,
İyi bir iş, iyi bir eş, büyük ev, lüks otomobil ile hipnotize ediliyoruz.
Bu kadarcık mıydı?
Beton ve metal yığınlarının arasında modern kölelerdik.
Birkaç katlı işyerleri, apartmanlar, plazalar, AVMler, metropoller yeni zindanlarımız,
Yaka kartları, kimlikler kelepçelerimiz,
Evraklar, dosyalar, raporlar, iş yükü, kırbaçlarımız
Tabldotlar, su ve ekmeğimiz,
Derebeyler, aristokratlar,
Toprak ağaları, fabrikatörler,
İlahlar, devlet ideolojileri olmuştur.
Beyaz ve ya mavi yakalı,
Haftanın beş günü okul, bitince beş günü iş,
Arada 15 günlük tatili dört gözle beklersin.
Başkalarına ipoteklemişsindir hayatını,
Kölelik borcunu ödemez isen, donsuz kalırsın.
Büyük emekler ufacık karşılıklar, lütfederler.
Asla özgür değilsin, hangi demokratik sistemde, özgürlükler ülkesinde yaşadığın, ne kadar paranın olduğu da önemsizdir,
Aklında ve ayağında prangalar mevcuttur, ya para kazanmaya, ya da emek vermeye
Mecbursundur, zorundasındır.
Davan ya da fikir dünyan yoktur,
“Kalbinin götürdüğü yere gidemez, aklından geçeni yapamazsın”
Yazar: Demir Köşe