Yaklaşık iki senedir hükümetimiz Kürt açılımı, Roman açılımı cart açılımı curt açılımı tutturdu gidiyor. Demokratik bir Türkiye için, tüm azınlıkların haklarını arayacağız diyor; başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm AKP vekilleri. Geçtiğimiz günlerde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ilk kez Fener Rum Patrikhanesi'ni ziyaret etti, Patrik Bartolomeos’dan Türk Hıristiyanların sorunlarını dinledi. Tüm bu açılımları sonuna kadar destekliyor, hatta bugüne kadar gecikmiş bile olduğunu düşünüyorum. Ama ne yazık ki başbakanımız ve "arkadaşlarının" konu eşcinsel azınlığa gelince, hiç açılası gelmiyor.
Türkiye’de belki de sesini en az duyurmasına izin verilen azınlık, eşcinsellerdir. Bu konu hem yasal, hem toplumsal olarak halen yok sayılıyor. Son günlerde RTÜK’ün "Kılıç Günü" dizisine gay bir sahne yüzünden uyarı ve bu uyarının bir haber kanalında tartışılmasına ceza vermesi ile eşcinsellik tartışmaları, televizyonda sıkça yer bulmaya başladı.
AKP hükümeti "Biz herkesin partisiyiz!" diye miting alanlarından halka sesleniyor. Her vatandaş bizim vatandaşımız, her vatandaş birinci sınıf vatandaş diyor. Peki bu durumda gay vatandaşlar kimin vatandaşı? Bizim haklarımızı kim savunacak? Şiddetten, tacizden, haksızlıktan, dışlanmaktan ve yok sayılmaktan bizi kim koruyacak?
Yine geçtiğimiz günlerde AKP grup toplantısına Roman vatandaşlar konuk edildi, Recep Bey toplantıda Romanlar ile şakalaştı, onlara Roman sözleri ile hitap etti. Aynı manzarayı bir gün gaylerin temsilcileri ile yaşamamız sanırım imkansız. Bırakın bizi grup toplantısına almayı, Amberin Zaman’ın bir yazısında okuduklarıma göre, bir AKP milletvekili konunun eşcinseller haklarından açıldığında: “Biz Müslüman bir toplumuz hanımefendi. Gay’lerin bu memlekette ne işleri var? İsterlerse ölsünler. Bize ne.” diyor. Peki herkesin hükümetine ne oluyor bu durumda?
Ayrımın belirgin olduğu diğer bir konu da askerlik. TSK, eşcinsel erkeklerin vatani hizmetlerini yerine getirmesine izin vermiyor. Aynı zamanda eşcinsel olduğunu beyan edenlere de son derece onur kırıcı ve insan haklarına aykırı metodlar ile bunu ispat ettiriyor. Gaylerden, kendilerinin pasif ilişkiye girerken çekilmiş videoları (sanki erkek ile aktif ilişkiye giren eşcinsel olmuyormuş gibi) ve anüs muayenesi isteniyor. Neredeyse her konuda Amerika’yı örnek alan yöneticilerimiz, ABD’de kısa süre önce çıkan ve eşcinsellere askerlik hakkı sağlayan yasadan sanırım haberdar olmak istemiyorlar.
Türkiye’de binlerce eşcinsel kadın ve erkek toplumda hakim olan homofobi yüzünden kimliklerini gizlemek, hatta istemedikleri evlikler yapmak zorunda kalıyorlar. Bu evlilikler çoğu zaman şiddet, mutsuzluk ve sorunlu çocuklar doğuruyor.
Hükümet, eşcinsellerin haklarını savunmak ve toplumda eşcinselliği meşrulaştırmak için hiçbir şey yapmadığı gibi, onları yok sayarak veya cezalandırarak zaten doruklarda olan homofobiyi daha da yükseltiyor. Polisimiz Taksim ve civarında yaşayan travestileri fişliyor, dövüyor, tecavüz ediyor ve onlara sadece sokağa çıktıkları için ceza kesiyor. Üstelik bu cezaları keserken itiraz edememeleri için tarihi 15 gün öncesi olarak belirtiyor. İş bulamayan transseksüeller hayatta kalabilmek için fuhuş yapmak zorunda kalıyor ve bu kez yine polis tarafından toplanıyorlar.
Homofobi tüm dünyada, hatta dünyanın en demokratik olarak kabul edilen ülkelerinde bile hala söz konusu olabiliyor. Ancak demokratik ve ayrıma karşı olduğunu iddia eden bir hükümetin hala eşcinselleri yasal olarak tanımaması, bu unvanları hak etmediğini gösterir.
İşte bu yüzden, tam anlamıyla demokratik bir Türkiye’yi yaratmaya çalıştığını her fırsatta dile getiren başbakanımız, eşcinsel açılımı yapmadan bu çalışmasını hiçbir zaman başarıyla tamamlayamayacaktır.