EŞCİNSELLİK NEDİR NE DEĞİLDİR? BÖLÜM 1


Türkiye'deki bazı uzman olduğu iddia edilen kişiler de dahil olmak üzere, insanlar, eşcinsellik, daha da ana başlık altında toplarsak, cinsellik hakkında bir çok yanlış bilgilendirme yapmakta. Ama cinsel bir azınlık olan eşcinseller bu yanlış bilgilendirmelerden dolayı en çok zarara uğrayan topluluk oldukları için eşcinsellik hakkındaki yanlış inanışlara değinmek bir zorunluluktu kanımca.

         1) Eşcinsellik Doğal Bir Cinsel Yönelimdir.
         Öncellikle eşcinsellik kavramsal olarak “cinsel yönelim” kategorisi içinde yer alır. Dünya Sağlık Örgütü'nün tanımlamasına göre doğada dört doğal cinsel yönelim tespit edilmiştir: Bunlar heteroseksüellik( karşıcinsellik), biseksüellik, homoseksüellik(eşcinsellik) ve
aseksüelliktir.
         Bu dört yönelimden en nadir rastlananı aseksüellik olarak karşımıza çıkar. Aseksüellik, özetle cinsel istek ve arzuların yokluk olarak ifade edilme biçimidir. Aseksüel bir kişi, hiçbir cinsel haz ve istek duymaz.


         Biseksüellik ise, kişilerin cinsel yönelimlerinin esnek olmasından hareketle, kişinin kendi ve karşı cinsiyetinden cinsel ve duygusal olarak hoşlanmaya açık olmasıdır.
         Karşıcinsellik (heteroseksüellik) ise toplumda hepimize tek gerçek doğru olarak tanıtılan, en yaygın olduğu varsayılan cinsel yönelimdir. Hepimizin bildiği gibi kişinin cinsel ve duygusal algılarının sadece karşı cinsiyetine açık olması durumudur.
         Eşcinsellikse kısaca, kişinin cinsel ve duygusal algılarının sadece kendi cinsiyetine açık olmasıdır.
         Buna karşılık iki tane cinsiyet (cinsel kimlik) bulunmaktadır: Erkek ve kadın. Şu anda henüz kabul edilmese de, cinsiyetsizler de belki ileride üçüncü cinsiyet olarak kabul edilebilir.
         Elbette bu tanımlamalar benim tanımlamalarım değil. Dünya Sağlık Örgütü, Amerikan Psikiyatri Birliği başta olmak üzere Dünya'daki evrensel olarak kabul görmüş olan tüm psikoloji ve psikiyatri kurumlarınca bu tanımlamalar kabul edilmiştir.
         2.) Karşıcinsellik( Heteroseksüellik) Nasıl Değiştirilemiyorsa, Eşcinsellik de Aynı Şekilde Değiştirilemez
         Buna karşılık, günümüzde özellikle heteroseksüellik dışında kalan cinsel yönelimlere yönelik, adeta soykırımcı ideoloji hala bitmiş değildir. Batıda, bazı tutucu kiliseler ve organizasyonlar tarafından desteklenen gayri resmi bir takım “ uzman grupları” eşcinselliği hala kısmen bir hastalık olarak görmeyi sürdürüyorlar. Kısmen diyorum; çünkü artık batıda bilim dünyası ve halk eşcinselliğin, tamamen bir hastalık ya da bozukluk olmadığını anlamış durumda ve “eşcinsellik hastalıktır.” tanımlamasını gerçekçi bulmuyor.
         İşte bu yüzden bu "uzmanlar grubu" eşcinselliği, gerçek eşcinsellik ve yalancı eşcinsellik diye ikiye ayırıyor. Ama ilginç bir şekilde gerçek heteroseksüellik, yalancı heteroseksüellik gibi bir ayrım yapmaya gerek görmüyorlar. Bu ayrım sadece eşcinsellik için yapılıyor.
         Yine bu uzmanlara göre, işte bu yalancı eşcinsellerin, eğer eşcinsel olmak istemiyorlarsa heteroseksüele dönüşebileceklerini iddia ediyorlar. Bunun için de çeşitli onarım terapileri uyguluyorlar. Bu kilise destekli organizasyonların çalışmaları birkaç sene önce Amerika Psikiyatri Birliği'ne taşındığında, onarım terapileri üzerine önemli ve detaylı incelemeler yapıldı. Bu incelemelerin sonucunda hazırlanan raporlar sonucunda ortaya çıkan şeyse, onarım terapilerinin (sözde) yalancı(!) eşcinseller üzerinde ciddi bir gerilime, depresyona ve strese yol açtığı gerçeğiydi.
         Olaya biraz tarafsız bakan birisi kilise destekli bu organizasyonların ne kadar ataerkil ve heteroseksist ideoloji koktuğunu fark edebilir.
         Neyse ki ABD'de günümüzde “bu uzmanların” argümanları, tamamen çürütülmüş durumda. Ama şimdi batıda kökleri kurumuş olan bu soykırımcı organizasyonlar, Türkiye'de çeşitli uzantılarıyla boy gösteriyor. Ne yazık ki Türkiye'de homofobi güçlü olduğu için, eşcinsellerin ve tarafsız tıpçıların işi Türkiye'de çok daha zor.
         3.) Bazı İdeolojik “ uzmanlar” Tarafından Eşcinsellerin En Zayıf Dönemleri Olan Kendilerini İnkar Dönemi Kötüye Kullanılabilmektedir
         Özetle, nasıl yalancı heteroseksüellik diye bir şey yoksa, yalancı eşcinsellik diye de bir şey yoktur! Ancak gizli eşcinsellik durumunda, kişi, içinde bulunduğumuz karşıcinsellik egemenliğine dayalı dünyada eşcinselliğini inkar edebilir. Bu da bir süre kişinin kendisini heteroseksüel sanmasına yol açabilir. Türk toplumu gibi, homofobinin(eşcinsel korkusu ve düşmanlığı) güçlü olduğu toplumlarda, hemen hemen tüm eşcinseller kendilerini inkar döneminden geçerler.
         Ama bu gibi ideolojik, yanlı psikolog ve psikiyatristler, eşcinsellerin kendilerini inkar ettikleri bu acı dönemlerinin uzamasına sebep olabilirler. Kendini inkar döneminde tüm eşcinsel bireyler kendilerini, baskın cinsel yönelim olan karşıcinsel yapmaya çalışırlar. O dönemde bir eşcinsele, “Değişmek istiyor musun?” diye sorulduğunda evet diyecektir. Ama bu bir kandırmacadır. Nasıl karşı cinsiyetine ilgi duyan birisi bunu değiştiremiyorsa, kendi cinsiyetine ilgi duyan birisi de bunu değiştiremez.
         Kendinizi zorla erkeklerden hoşlandırılmaya çalışılan karşıcinsel bir erkek olarak düşünün. Ya da kadınlardan hoşlandırılmaya çalışılan karşıcinsel bir kadın. Eğer karşıcinselliğin küfür olarak algılandığı bir toplumda olsaydınız, muhtemelen, özgüveninizin gelişmediği, savunma mekanizmanızın henüz zayıf olduğu küçük yaşlarınızdan ergenlik çağının belki de sonlarına kadar kendinizi inkar edecektiniz.
         Tersi bir durum, yani karşıcinsel birisinin karşı cinse ilgi duyma durumunu inkar edip kendini eşcinsel sanması teknik olarak mümkün olsa da, olamayacak bir olay gibi duruyor. Çünkü zaten iyi olarak gösterilen karşıcinsellik iken, heteroseksüel birisi neden kendisini inkar etsin? Bu 1900 yılında  ABD'de protestan bir İngiliz'in, kendisini inkar etmesi gibi komik bir şey olurdu.
         4.) Eşcinsel Bir Kişiyi Karşıcinsel Yapmaya Çalışmak İntihar Ve Benzeri Travmatik Sonuçlara Yol Açabilir
         Daha da kötüsü, Türkiye'de çok yaygın olan bu tip  ideolojik metinler eşcinsel bireylerin bizzat aileleri tarafından zorla tedaviye ikna edilmeye çalışılması gibi daha travmatik sonuçlar da doğurabiliyor. Bu da eşcinsel çocuklu ebeveynlerin çocuklarını kabul etme süreçlerini uzatabiliyor. Daha da kötüsü, eşcinsellerin toplum baskısı yüzünden sürüklendikleri ve en zayıf oldukları kendini inkar döneminin onarım terapileri yüzünden daha da uzaması.
         Bir süre sonra onarım terapilerinden sonuç alamadığını gören ve zaten en zayıf dönemini yaşayan eşcinsel birey, umutsuzluğa kapılarak intihara gidebiliyor. Bunun örnekleri ne yazık ki çok yaşanıyor. Eşcinsel ergenlerin karşıcinsel ergenlere göre intihar etme oranı üç kat daha fazla. En zayıf dönem ön ergenlik(12-13 yaş) ve orta ergenlik dönemi( 13-16 yaş).
                                               *******
         İkinci bölümdeki yazımda efeminenlik, maçoluk, maskülenlik gibi durumların eşcinsellikle ilişikilendirilmesinin ne kadar sorunlu bir bakış açısı olduğunu örnekleriyle açıklamaya çalışacağım ve bunun ardından da eşcinsellerin içlerine kapanık dünyalarının kapısını biraz olsun aralamaya çalışacağım. İçeriyi gördükçe eşcinsellikle ilgili olumsuz düşüncelerin değişeceğine eminim.